Bu yıl 17’ncisi düzenlenen Tarım ve Seracılık Festivali pazar günü yapılan yağlı pehlivan güreşleri ile sona erdi. Bu festivalde beni en çok ilgilendiren, bundan dolayı da zorunlu olarak katıldığım Yörük göçü ve güreş etkinliği. Bu konuda gördüğüm güzellikleri ve önümüzdeki yıla faydalı olur düşüncesi ile eksiklikleri aktarmaya çalışacağım bu yazımda.

YÖRÜK OBASI VE YÖRÜK GÖÇÜ

Bu yıl ilk olarak bir Yörük Obası kurulması kararlaştırılmış komite tarafından. Kuruldu da. 14 çadırdan ve 1-2 alacıktan oluşan bu oba ilk olmasına rağmen harika idi. Bütün köylerimiz hemen hemen katıldı. İkramlar yapıldı. Ama en güzeli burada harika bir müze oluştu. İnsanlarımız bu eşyaları merakla incelediler. Hele gençlerimizin meraklı incelemeleri beni mutlu etti. Çok meraklı sorularına elimizden geldiğince açıklama yapmaya çalıştık. 

Ben bu işte her zamanki gibi doğup büyüdüğüm ve halen nüfusuna kayıtlı olduğum Karacaören Köyü ile katıldım. Her ne kadar isimleri mahalle olsa da ben hala o köylüyüm. Bizde deri yayıkta ayran ve Batı Torosların en yüksek yeri olan 3070 metre yükseklikteki Akdağ’ın eteklerinden getirdiğimiz Kardan şerbet ikramında bulunduk.

Tabii buranın bence en eksi olanı çok gürültülü bir ses cihazının akşama kadar çalıyor olması idi. İnsanlara merak ettiklerini anlatmada zorlandık, çadırın içinde oturup şöyle derin bir sohbet yapma imkânımız yoktu. 

Bence böyle gürültü kirliliği yapan bir düzen yerine çok gürültü etmeyen ve derinden gelen bir sesle Kabak kemane, Sipsi ve kaval sesi versek hem insanlar rahatsız olmaz, hem de Yörüğün özüne uygun olur.

Adı Yörük Göçü olmasına rağmen Yörüğün göçüne uymaya çalışan birkaç köyümüz vardı. Ama geri kalan tüm mahalleler kültürümüzden bir şeyler yansıttılar. Aslında bu bence bir kültür korteji. Ben dünya demiyorum ama ülkemizde bu kadar çok insanın hiçbir menfaat beklemeden hatta vakit ve para harcayarak katıldığı bir başka etkinlik yoktur. 

Bende yine Karacaören ile hazırlandım bu kortece. Her olayın ilkini yapmaya çalışan Karacaören köyü burada da bir ilk yapmak istedi. Eskiden bir Yörük obası nasıl göçüyorsa onu canlandırmaya çalıştı. Ama yük devemizin olmayışı bu amacımızı tam anlamı ile yapmamızı engelledi. Yükümüzün bir kısmı geride kaldı. Seneye inşallah ölmezde sağ olursak önceden deve kiralayıp onu da gerçekleştireceğiz. 

Bu yıl birde İsmet Başar ailesi tarafından ödül konuldu. Ben bu işin ödül ile yapılacağına inanmıyorum. Bu bir istek işi. Hasbel kader bu ödülü Karacaören olarak alsaydık. Karacaören Karabük mevkiinde bazı başka katkılarla bir İsmet Başen Kültür Müzesi yapmayı planlamıştık muhtarımız ve arkadaşlarımızla. 

YAĞLI PEHLİVAN GÜREŞLERİ

Bu güreşlere laf etme gibi bir hareketim olamaz. Kumluca bu işte Kırkpınar’dan sonra duayen olduğunu ispatladı. Bu yıl en yüksek katılım oldu. Kesin rakam 1194 pehlivan katılmış güreşlere. Başpehlivanlar hemen hemen tamamı katıldı. Birkaç eksik hariç. Ali Gürbüz’ün katılmaması bir eksi idi. Ama bizim için kendi evladımızın zorlu maçlardan sonra birinci olması büyük sevinçti.

Burada gördüğüm ve çok üzüldüğüm iki konuyu yazıp öneride bulunmak istiyorum.

a- Bu yıl insanlar sahada elinde fotoğraf makinası ile dolaşmasın ve seyirci sahayı iyi görsün diye ‘Basın yeleği’ uygulaması getirdiler. Bence iyi bir uygulama idi. Bana da verdiler ve güreşler bitinceye kadar giydim. Arada benden yaşlı bir abimiz vardı ona gömlek verilmemiş. Yaşına ve mesleğine hürmetim sonsuzdur. Ama biraz desteksiz atıyor. Oradaki bu işi yapan insanları saf ve beceriksiz sayarak. Havadan atıyor. Sahaya giremeyen bu insan Belediye görevlisine yumruk atıyor ondan sonra sahanın için gömleksiz girip fotoğraf çekiyor. Yapılan güzel kuralda burada bitiyor.

b- Sahaya girişler başta iyi idi. Ama öğleden sonra sahanın içine insanlar doldu hatta seyyar satıcılar saha içinde satış yapmaya başladı. Bizim basın bölümünde oturacak yer yoktu. Başpehlivan Salih Dorum geldi kameraların dibine oturdu. Yanına da daha genç bir pehlivan oturdu. Zabıta ikaz etti oradan kalkmaları için. Genç oğlan “Ben kalkmam” dedi. Zabıta arkadaş hiç olmazsa biraz daha geriye oturmalarını söyledi. Zabıta bir daha ikaz edince genç oğlan zabıtaya aynen şu kelimeyi uyguladı. “Seni naparım biliyormusun? Ayaklarını havaya kaldırır kafanın üstüne yere çakarım.” Ve arkasından zabıtaya saldırdı. Salih Dorum’da kalkmam diye tepki gösterdi. Yanımdaki polise söyledim önce tınlamadılar. Arkasından emniyet müdür yardımcısı geldi. Belediye yetkilileri geldi. Birinci olayda olduğu gibi yine kabadayılığa ve efeliğe prim verildi. 

Bende orada federasyon yokmu diye bağırdım ama dinleyen olmadı. Yani bir gün önce ilan edilen federasyon kuralları bence burada emniyet ve belediye yetkililerince kaldırılmış oldu.