Yağmur berekettir. Yağmur romantizmdir. Yağmur özlenir. Yağmur beklenir.
Ancak aynı yağmur bazen felaket olarak gelir. İşte aylardır beklenen yağmur, ülkemizin çeşitli yerlerinde olduğu gibi Kumluca ve Finike’ye de felaket olarak geldi.
Cam seralar kırıldı. Plastik seralar delindi, yırtıldı veya yerle bir oldu. Portakallar yaralandı, döküldü. Ağaçlar söküldü. Minarenin kubbesi düştü. En acısı da bir kardeşimiz sığındığı dolmuş durağının altında kalarak hayatını kaybetti.
Zarar gören tüm çiftçilerimize (kendim dahil) geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hayatını kaybeden kardeşimize rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
“Mal canın yongasıdır.” elbette ama “Cana gelmesin” tesellisiyle yeni bir mücadelenin içine giren çiftçilerimize kolaylıklar temenni ediyorum.
Şimdi çiftçi ne yapacak?
Zarar görenler, göz bebeklerine taşınan çaresizliğin acılarıyla yeniden ayağa kalkma mücadelesine başladı bile. Plastik örtü, cam, yeni fide, demir ustası bulma telaşında...
Parası olan var, olmayan var. Olmayan sezona kredi ile başlayan çoğunlukta. Şimdiden bankalardaki kredi, komisyoncu önündeki avans kuyruğunu görür gibiyim.
“Tarsim” dediğimiz bir tarım sigortası var. Dolu, hortum, sel gibi afetler için yapılıyor. Sigortasını yaptırmış olanlar nispeten rahat. Bir de yaptırmayanlar var.
“Yaptırsaydın kardeşim.” diyenleri duyuyorum.
“Bazıları yaptıramıyor.” kardeşim!
Girdilerin bu kadar yüksek olduğu örtü altı sebze yetiştiriciliğinde bu yılı da hasarsız atlatabilir miyim umuduyla yaptırmayanlar var. Bir de yaptıramayanlar...
Çiftçi iki yıllık plastik örtüyü bir kaç yıl fazla kullanabilir miyim derdinde. İki yılda bir örtü değiştirse maliyet altında eziliyor. Tarsim, belirlenen yılı dolduran plastik örtülere sigorta yapmıyor.
Bazı çiftçilerimizin diktiği ürün hastalanıyor, söküp yerine farklı bir ürün dikiyor. Onca hengamenin içinde tür değişikliğini yaptıramıyor. Afet sonrası sigorta şirketi geliyor, “Sen biber yazdırmışsın ama seranda domates var. Ödeyemem kardeşim diyor. Al sana yeni bir mağduriyet.
Belki ihmal vardır ama sonuçta bu insanlar tür değişikliğini bildirmese de bir şeyler üretmenin çabasında değil mi?
Bakın şimdi neler olacak?
Siyasiler, ilgili, ilgisiz kurum yöneticileri çizmeleri giyecekler. Yerinde ziyaretle geçmiş olsun dileklerinde bulunacaklar. Hasar tespit çalışmaları yapılacak. Sigortalı olanların sigorta ekspertizleri incelemlerde bulunacak. Belki zararın ana maliyetini karşılayacak ama iş gücü ve zaman kaybı hesaplanmayacak. Sigorta yaptırmayan ya da yaptıramayanların varsa kredileri ertelenecek veya kredi açılacak. Kimi holdinglerin milyarlarca borcu silinirken, çiftçinin kredi borcu sadece ertelenecek.
İnsanların cam, bezir, plastik örtü, demir ustası gibi talepleri artacak. Umarım bu ihtiyaçların fiyatları birden bire artmaz. (Dün 2,5 ₺ ile 4 ₺ arasında cam fiyatları verildi.) Artarsa denetleyecek birim yok. Çiftçi “el mahkum” verecek.
Çiftçi daha sozunun başında doğaya yenik başlayacak. Acılarını yüreklerine zincirleyecek. Yeni bir afet olmazsa, araya Tarım Kredi girmezse; ürününü, kendini kurtaracak fiyatlarla satabilme umutlarını yarına taşıyacak.
Buna benzer afetler ilk değil, son da olmayacak. El birliğiyle bozduğumuz eko sistem ve doğasında bulunan doğa bize bedel ödetmeye devam edecek.
Yüreklere daha fazla su serpecek destekler hep beklenecek...
Her sezona borçla başlayan, domates Kumluca halinde 2 ₺ iken İstanbul, Ankara vb illerde 7-8 ₺’ye satılınca, çok para kazanıyor zannedilen, emzikli bebeğini sera içindeki domates kasasının içinde büyüten çiftçilerimizin Allah yardımcısı olsun!
Şaban BALTACIOĞLU