Bilinç bilmekle ilgilidir. Bilinçli olmak aklı başında olmaktır. Ne söylediğini bilmek, çevrede olup biteni görmektir. Bilmek, istemek bilinçtir. Merakla birlikte araştırmalara bağlı olarak bilinç oluşur.
Yaşamı bilerek bilinçli yaşamak güzeldir. Bilinçle yaşama farklılık getirmek, yaşamın anlamını daha da zenginleştirecektir.
Neler yaşandığını, neden yaşandığını bilmek, çevrede olan bitenlere seyirci ve ilgisiz kalmamak, ne aradığının, ne istediğinin bilinciyle, ne yaptığının ayırdında olmak bilincin kanatlarıdır.
Bilinç çok kapıyı açar. Yaşamın her yönünde bilinç vardır. Bilinç yeterli değilse yollar dardır, rahat değildir insan. Tedirginlik içinde tedirginliğin çıkmazındandır.
Bilinci üretim olduğu gibi bilinçsiz tüketimde mevcuttur. Bilinçsiz tüketim kaynakların bilinçsiz savurganlığıdır. Elbise dolabında giyilmeyen onlarca giysi varsa tamah edip yenisinin alınması gereksiz tüketimdir. Kullandığımız mevcut cep telefonu gereksinmeyi karşıladığı halde yeni bir model çıkınca yapılan telefon değiştirme tüketimin ne boyuta geldiğinin açık bir göstergesidir.
Halbuki önemli olan giysi ihtiyacının karşılanmış olmasıdır. Gereksinme olmadığı halde yeni giysilerin alınmış, cep telefonunun değiştirilmiş olması yaşam kalitesi üzerinde herhangi bir etki yaratmaz. Hoşumuza giden ne varsa (ekonomik durumun uygun olduğu hallerde) almaya kalkarsak kendimizi avutma ve oyalama gibi bir durum hasıl olur. Üstelik kendimizi bilinçsiz bir eylemin içinde bulunuruz.
Çok kapital, çok yatırım demektir. Çok yatırım çok iş, çok tüketim, çok tüketimin ise refahla ilişkilendirilmesi sisteme has bir durumdur. Bu sistemin göstergeleri pazar ekonomisine dayanır. Pazar ekonomisinin pazar payı tüketime dayalı olmasıdır.
Refah seviyesi arttıkça araba sayılarında da artış olacaktır. Yollarda, caddelerde arabalardan geçilmiyor olması bundandır. Zorunluluk yoksa her aileye bir arabayla yetinilmelidir.
Olup bitenlere yakından ve dikkatlice baktığımızda tüketimin sürekli artışına tanık oluyoruz. Tüketim artışı körükleniyor, tüketim alışkanlık haline getiriliyor. Lükse düşkünlük doğuyor, bir başkasına hava atma aracı haline getiriliyor. Yaşanan bu dengesizlikler sosyal eşitsizlik yaratıyor. Ekonomik durumu iyi olanlarla, kötü olanlar arasında makas her geçen gün daralıyor. Bütün bu harcamalara kamunun savurganlığı da eklendiğinde israf ekonomisi sonuna kadar yaşanıyor, kaynakların bu kadar hor kullanılması sıkıntı yaratacaktır.
Hesapsız, plansız ve başka nedenlerle zaman zaman ekonomik krizler yaşanmaktadır. Her krizden en çok yarayı çalışanlar almaktadır. Çalışanlar arasında dayanışma olursa, bilinçli bir birliktelik kurulursa çalışanların çıkarları da korunmuş olacaktır.
Milli kaynaklarımızı verimli kullanma konusunda başta kamu kuruluşları olmak üzere gereken hassasiyet gösterilmelidir.
“Borç yiğidin kamçısıdır” denilir. Borcun borçla kapatılarak sürdürülen ekonomik yaşam kırılgandır. Yaşanan ekonomik hareketlilik kitleleri sıkıntıya soktuğu gibi her türlü mal varlığının kaybedilmesi tehlikesini vardır.
Sosyal adalet devletin zenginlerden çok vergi alıp yoksullara devlet eliyle sadaka olarak dağıtması değildir. Gelişmiş toplumlarda insanların konuşmaları dünya ve yaşam üzerinedir. Diğer toplumlarda ise gerçek yaşamla ilgisi olmayan konuların konuşulduğu görülür. Bu toplumlarda rasyonel düşünme alışkanlığı da geliştirilmemiştir.
Bilinci yakmadan, etrafa bakmadan, rasyonel bir planlama olmadan aydınlık günlere ulaşmak olanaklı değildir. Devlet adamları, yönetenler, idare edenler Atatürk’ün izinde ve kararlığında olursa düze çıkmak zor olmayacaktır.
Yeter ki bilinci yakarak, etrafa bakarak, aklın ve bilimin ışığında bir yol tutabilsin, yarınlara yelken açılabilsin.
SAYGILARIMLA
Tel: 0539 979 35 29
Cafer GÜNDOĞDU