Çanakkale Zaferinin 101’inci yılında geçen yıl 20 Mart 2015 tarihli yazımı tekrar yayınlayarak başlamak istedim yazıma. İşte o yazı ve devamını 21 Mart 2016 tarihinde yazacağım.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanakkale Zaferi’nin 100 yılını kutluyoruz bu günlerde. Evet, 18 Mart 1918’de Türk ordusu Çanakkale de bir destan yazmış ve “Çanakkale geçilmez” dedirtmiştir.
Bu kutlamalardan hem gurur duyuyorum, hem üzülüyorum.
Gurur duyuyorum. Neden?
Bu destanın yazılması için canını vermiş Karacaören Köyü Hacıaliömerler sülalesinden Mustafa Oğlu Ömer (Babamın Babası) ve Yenikışla Köyü Hacıaraplar sülalesinden Mustafa Oğlu Necip (annemin babası) dedelerimdi. Bu hikâyeyi o savaşta onlarla birlikte yaşamış ve hayatta kalmış babamın dayısı Ahmet Kızılağaç dedemizden devamlı dinleyerek geçti çocukluğum. Onun için bu kutlamalardan ve hatırlamalardan benim kadar mutlu olan ve gurur duyan insan azdır diye düşünüyorum.
Üzülüyorum. Neden?
Bu kahramanlarımızın bir kısmı canını vermiş. Ama hepsi canını koymuş ortaya. Ama sonuçta “Çanakkale geçilmez” dedirtmiş. Ama aradan 3,5 yıl geçmiş 7 Kasım 1918’de geçilmeyen Çanakkale’den ellerini kollarının sallayarak geçmişler. Tabii bu hareket kâğıt üzerinde yapılan anlaşmalar ve Birinci Dünya Savaşı’na birlikte girdiğimiz Almanya sayesinde.
Tarih konusuna fazla girmek istemiyorum. Çünkü o iş uzmanların işi. Ben sadece bir vatandaş olarak gördüklerimi ve düşündüklerimi yazmaya çalışıyorum. Ülke dört bir yandan işgal edilmiş, hele bazı noktalarla insanlık dışı hareketler başlamıştır. Bilhassa Ege’de Yunanlıların köylü kadınlarımıza ve kızlarımıza yaptıklarını tarih derslerinde hep okuduk.
İşte bu vahim durumda bir önder çıkmış elde avuçta hiçbir malzeme yok. Tek malzemeleri inanan ve yüreği olan bir millet. İşte Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması ile başlayan bu harekete kadın, erkek, çocuk herkes karınca kaderince katılmış ve tüm imkânsızlıklara rağmen ülkeden işgalcileri kovmuş ve Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Bu savaşın adı kurtuluş savaşıdır. Ölmek üzere iken hayatta kalabilme savaşıdır. Bence şu anda yaşayabiliyorsak, camilerimizde ezan sesleri varsa bu savaş sayesindedir.
Yukarıda üzülüyorum neden? dedim işte nedeni.
Çanakkale’de yaşanan zafer bizim zaferimizdir. Ama daha önemlisi Kurtuluş Savaşı da bizim zaferimizdir ve büyük bir zaferdir. Neden Çanakkale’ye verdiğimiz önemi Kurtuluş Savaşına vermiyoruz.
Bir destandır Çanakkale deyip kitaplar yazarak konferanslar veren araştırmacı yazar arkadaşlarımızın bu savaşlarda büyük komuta örneği sergileyen Komutan Mustafa Kemal’in adını söylemekten kaçınmaları. Bence Türk tarihini yanlış yöne yönlendirmedir bu.
“600 yıllık filmin 90 yıllık reklam arası” diye beyanat veren tarih bilmezlerin bu ülkede neler yapmak istedikleri.
Ben insanların ve bilhassa çocuklarımızın bir konuyu bilmesini istiyorum. Anadolu’da Türk boyu olarak Selçuklu İmparatorluğu kurulmuş ve bitmiştir. Devamında Osmanlı İmparatorluğu kurulmuş oda kendini bitirmiştir. Bu bitişin devamında yapılan kurtuluş mücadelesi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Bunların hepsi aynı halkı temsil eder. Halk aynıdır sadece idare şekli değişmiştir.
İnsanların kanları ile kurduğu bir Cumhuriyet yönetimine “reklam arası” diyen zihniyete de ne denmesi gerektiğini siz düşünün. Ağır kelimeleri insanlar için yazmak benim aldığım terbiyeye yakışmıyor.
Tüm savaşlarımızda bu vatan için canını vermiş ve canını vermeye hazır bir şekilde savaşmış şehit ve hakkın rahmetine kavuşmuş gazilerimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanınız cennet olsun.
Devam Edecek…