Toplum bütün fertleriyle toplumsal ve siyasal kurumlarıyla sosyal yaşamı oluşturur. Sosyal yaşam her yönüyle canlı bir organizmadır. Sosyal yaşam hareket halindedir. Durmaz, sürekli döner. Sosyal koşullara göre değişkenliği vardır. Bazen açılır, bazen söner, sosyal yaşamın sabahında aydınlığı, akşamında karanlığı yaşarız. Sosyal yaşam yaşadığımız hayatın ta kendisidir.
Sosyal yaşamındaki değişim ve gelişmeler iyi takip edilerek uygun düzen karar alınır ve uygulanır. Böylece problemler sorun olmadan zamanında çözümlenmiş olur.
Siyaset sosyal yaşamı düzelmesi, geliştirilmesi ve değiştirilmesi için vardır. Siyasetin görevi sorun yaratmak değil, sorunları çözmektir. Doğru düzgün siyaset, doğru düzgün politikalarla yapılır. Onun için siyasete doğruluk,dürüstlük esastır. Siyasete doğruluk, dürüstlük yoksa tutarlılık da yoktur. Tutarlılığın olmadığı yer, çorak toprak gibidir oradan istenilen verim alınamaz.
Tutarlılık da söylem eylem birliği aranır. Tutarlılık söylenenlerle yapılanların birbirini tutmasıdır. Söylenenler yapılanların birbirini tutması hem çelişki yaratır, hem de güvensizlik.
Siyasetle uğraşan, siyaseti kendisine meslek edinmiş kişilerde öncelikle tutarlılık aranmalıdır. Siyasetçiler çoğunluğun duygularına tercüman olmak isterler. Bu düşünce ile çoğunluğun duygularını okşayan söylemlerde bulunurlar. Söyledikleri kendi düşünceleri olmaktan ziyade çoğunluğun duygularına dönüktür. Söylem duygulara değil de sorunlar doğrultusunda olsa siyasetçi kişisel düşüncelerini yansıtır. Böylece zor da kalmaz ikilem yaşamaz.
"Ya göründüğün gibi ol yada olduğun gibi görün" diyen düşünürlerimiz olmuştur .İnsanın olduğu gibi görünmesi ve göründüğü gibi olması tutarlı bir yaşam biçimidir. Tutarlı yaşam denge üzerine kuruludur. Tutarlı yaşam biçimlerini geçerli olduğu alanlarda insanlar ne yaptıklarını,söylediklerini bilir. Daha doğrusu insan önce kendini tanır. Kendini toplumda bir yere oturtur. Ona göre ilişkilerini geliştirir,hareketlerini değiştirir.
İnsan ne düşünürse, nasıl düşünürse onu yaşar. Öyle de olmalıdır. Kendi düşüncemizi oluşturup kendi kararlarımızı bilmeliyiz. Aklımızı kiraya verir, başkalarının sözüne uyar, başkalarının sözlerine göre hareket edersek kendimizi bir çıkmazın içinde buluruz. Bunun en çarpıcı örneği 15 Temmuz 2015 tarihinde yaşanan kalkışmadır.
İnsan olarak doğmuş olmanın mayasında ahlak vardır. O nedenle ahlak daha çok dindar olmak da değil, İnsan olmakla ilişkilendirilmelidir.
Din önce toplum için sonra da insanlar içindir. İnsanlar olarak Allah'ın yarattığı kullarız. Tanrı ile insanlar arasındaki manevi Bağ kişinin inancıdır. Her insanın inancı kendisinden sorulur. İnsan dolaylı yoldan Tanrıya bağlı değildir. İnsan Tanrıya doğrudan doğruya tüm varlığı ve özü ile bağlıdır.
Dindar olmak dinsel kurallara bağlı olmaktır. Din ile ahlak arasında sıkı bir bağ vardır.Din bir bakıma ahlaklı olmayı amaçlar. Ahlak insan davranışlarının olumlu şekilde hayatı yansımasıdır. Dindar olanların ahlak kurallarına daha sıkı bağlı olduklarına dair yaygın bir önyargı vardır. Bu önyargının doğru olduğu söylenemez. Dindar olmak başka, ahlaklı olmak çok daha başkadır.
Kendisi Müslüman olup dindar olduğunu söylüyor, öyle görüntü veriyor. Yaptıkları Müslümanlıkla bağdaşmıyorsa böyle kişileri mensup oldukları İslamiyeti çok zararları dokunacaktır. O kişilerin temiz olanları kirletme hakları yoktur. Başkalarını kandırmaya yönelik davranışlar önce kazandırırsa da ,sonrasında kaybettirir. Aldatan sonrasında aldatan olur, hak yerini bulur.
Dinin toplumsal ilişkiler ve kurumlar üzerindeki etkinliğini yaygınlaştırmak suretiyle inanç üzerinden siyaset yapmak, dinsel duyguların sömürülmesinden başka bir şey değildir. Bu noktada siyasetçilere benim inancımı bana bırak, Allah ile arama girmeye hakkım yok diye bilirsek istismarlar ödemiş oluruz. Laik olmak budur.
Çağdaş toplumda hak ve adalet olduğu için zaten ahlaksızlık silinmiştir. İnsanlara uygar ve çağdaş ölçülere göre hakkı verilmiştir.
Çağdaş toplumlarda çokça ve sıkça yalanlar,dolanlar ,çalanlar soyup kaçanlar yoktur. Bunun adı sözü söze, sözü eyleme bağlamak değil midir?
Sevgilerimle....
Cafer Gündoğdu