Antalya’da yaşayan üretime gönül vermiş insanlar kendi işlerinde güçlerinde tüm varlığı ile çalışmakta olan kimselerdir. Para kazanmak ilk düşünceleri arasında değildir. Dertleri daha ziyade yetiştirdikleri ürünlerin para etmesidir. Yetiştirilen ürünlerin para etmesi emeklerinin karşılığını almış olmalarının işaretidir. Bu hal yüzleri güldürür. Yüzlerin gülmesine gelince bunun anlamı da yaşamın sevince dönüşmesidir.
Üretici emeğinin karşılığını alamadığında moraller bozuk olur. Yaşama karşı çalışmaya karşı bir isteksizlik doğar. Bu isteksizlik savsaklamaya yol açmaz. İsteksizde olsanız seradaki, tarladaki ürün sizi beklemektedir. Annesini bekleyen çocuk gibi. Serada veya tarlada bekleyen ürüne el atılacak, yapılması gerekli olan ne varsa yapılacaktır. Onun için üreticinin asıl derdi üretimdir. Ülkedeki siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar üretim sorunlarından sonra ikinci planda gelir.
Ürün satılmaz tıkanma yaşanırsa işler bitmiş, emek ve yapılan masraflar boşa gitmiştir. Tıkanma ülke yönetiminde bir terslik olduğunun belirtisidir. Bu belirti kara bulut gibi gelir, kapıya dayanır. İşte o zaman insanların yaşantısıyla siyasetin içiçe olduğu anlaşılır. Siyaset insanların yanı başında, insanlarla birlikte, insanların sofrasındadır.
Tıkanmanın aşılması piyasa koşullarına ve siyasilerin yönetim başarısına göre değişir. Çoğu hallerde “Ya insaf” deyip beklenmekten başka çare yoktur.
Kapitalist düzen sosyal devlet anlayışı ile dengelenmediğinde “Ya insaf” denilen nice günler yaşanır. Kapitalist düzenin acımasız, ekonomik şartları bazı önlemlerle potaya sokulursa işler yeniden düzelir. Bu haliyle yaşam rastlantıyla sürdürülen bir süreç değildir. Yaşam bir devlet politikasıdır.
İnsanlar kendi çalışma ve yeteneklerine göre kaderlerini açmaya, yaşamlarını değiştirmeye çalışırlar. Bireysel çaba ve çalışmalar ancak bir noktaya kadardır.
Yönetim çıkmaza girip arap saçına döndüğünde bundan kişiler zarar eder. Onun için yönetimde bulunanların hata yapma kandırılma şansları yoktur. Memleketin idaresi gelişigüzel ellere bırakılamaz. Memleket idaresi usta ve iyi bir sürücü olmayı gerektirir. Memleket ve devlet idaresi ehliyet ister, devlet adamlığı, uzmanlık ister.
Uzun vadeli, akla dayalı, barışcıl ve tutarlı politikalar ortaya konulabilirse çıkış yolları yaratılmış olur. Birlik ve beraberlik denildiği zaman devlet, millet elele, güçlü Türkiye ülküsü anlaşılacaktır. Devlet, milletin fertlerini koruma ve kollama da adil olmak zorundadır. Adalet her konunun çimentosudur. Fakat bu düzen masum, değildir. Bu düzen insan merkezli hiç değildir. Bu düzen anamalcıdır. Temeli sermayeye dayanır. Parası, sermayesi olan düdüğü çalar. Düdüğün sahibi kim ise onun borusu öter, onun sesi duyulur, karar onda biter, denizli horozu gibi o öter. Ötmeden duramaz, güç onda biter.
Sermaye koşulları piyasa koşullarını yaratır. Bu düzen insan merkezli olmadığı için “Altta kalanın canı çıksın” gibi bir tiyniyetsizliği, “Gemisini kurtaran kaptan” şeklinde garip bir düşünce yapısı olduğu için herkes gemisini kurtarma çabası içindedir.
Hakça ve adil bir düzen yaratma çabası gösterilmelidir. İnsanların başka insanların insafına bırakılması tatmin edici bir sonuç çıkarmaz. Allah insanlara akıl vermiş bu aklın en iyi şekilde kullanılmasını istemiştir. Aklımızı Allah’ın verdiği ve istediği şekilde kullanırsak aklımız bizi selamete götürecektir. Birilerinin kayığına binersek nerede ineceğimiz belli olmaz.
Aklımızı kullanmadığımız takdirde yoksul bırakılmış oluruz. Aklımızı kullanmaz isek bulgura talim ederiz, limon gibi sıkılır, kaz gibi yolunuruz. Dinsel inançlarımız din simsarlarınca istismar edilir, sömürü çarkının içinde ezilir, gideriz.
O Nndenle üretmekle iş bitmez. Üretmenin ikinci aşamasında üreticiye bazı olanaklar sağlanmalıdır. Tarım, hayvancılık, ticaret, turizm ve sanayide tıkanmalar asla yaşanmamalıdır. Problem yaşandığında yol gösterilip, hedef belirlenebilecektir. Baskı yaratarak, korkutarak, susturmak suretiyle değil, demokratik çözümlerle, insancıl değerlere uyarak yarınlar birlikte yaratılabilecektir.
Yarınlar umutlarımızdır.