HABER: GÜLARA SUBAŞI / KAMERA: EYLEM LADİN DEĞER
Ankara’daki ilk vegan dernek olan Yaşamdan Yana Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nilgün Engin, “Bizim kültürümüzde tavuk, koyun, inek var. Biz de onların ölümlerine yakın bir zamanda, mezbahaların yakınında, izin alıyoruz, hayvanlara hoşça kal diyoruz, onlarla tanışıyoruz, hayvanların gözlerine bakıyoruz ve onların hikayelerini anlatıyoruz. O sırada da mezbahadaki çalışılanlarla bir sohbet imkânımız oluyor. Mesela bu tavuk hastalandığında, sahibi telefon edip arkadaşımıza, ‘Biraz ayağı aksıyor ama ben onu kesemeyeceğim, sizden çok etkilendim, gelin alın bu tavuğu’ dedi. Böylece bizim yaptığımız o etkinlik sonucunda bu birey kurtuldu. Hani şu okyanusa atılan yıldız misali. Ne işe yaradı o yaptığımız etkinlik, aylar sonra bir mezbaha çalışanının bize ulaşıp, ‘Lütfen tavuğu alın, onu kurtarmak istiyorum’ demesiyle sonuçlandı. Regan’ın (aktivist Regan Russell) adını verdik ve şimdi Foça’da vegan çiftlikte, arkadaşlarıyla çok mutlu yaşıyor” dedi.
Yaşamdan Yana Derneği’nin hazırladığı ve eylemi sırasında hayatını kaybeden Kanadalı hayvan hakları aktivisti Regan Russell anısına düzenlenen “Hayvan Ticaretinin Çirkin Yüzü” başlıklı sergi, Ankara’da devam ediyor. Ankara’daki ilk vegan dernek olan ve hayvan haklarını önceleyen Yaşamdan Yana Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nilgün Engin, sergiyi ve vegan hareketini ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Engin, şunları söyledi:
“BEN BİR ANNEANNE OLARAK VEGANLIĞI DENEDİM, 6 YILDIR BAŞARILI OLDUM”
“Derneğimiz iki yıldır aktif durumda. Hayvanlar ve dünyamız için neler yapabiliriz diye düşünen bir grup arkadaş bir araya geldik ve bu derneği kurduk. Hepimiz veganız, Ankara’daki ilk vegan derneğiz. Hayvan özgürlüğü için mücadele ediyoruz. Tüm türler için eşit, adil bir dünya istiyoruz. Daha önce ‘Animal Save Ankara’ grubunda muhtelif aktiviteler yapmıştık, şimdi bu çatı altında devam ediyoruz. Benimle ilgili öne çıkan şey, 6 yıl önce, yaşıtlarımın arasında pek fazla insan veganlığı desteklemiyordu. Hatta çocuklarına karşı anlayışsız ve yargılayıcı olabiliyorlardı. Ben, kızımın vegan olmasının arkasından, ona ‘Olmaz böyle şey. Mutlaka vazgeçmelisin’ derken yaptığım araştırma sonucunda vegan olunca bunu öne çıkarmayı mantıklı gördüm. Çünkü sahiden yaşıtlarımın pek çoğunun şu anda karar vericiler arasında yer aldığını ve dünyamızın acil bir değişime ihtiyaç duyduğunu düşünürsek… Ben bir örnek olarak, bir anneanne olarak, 3 çocuk 1 torun sahibi olan bir insan olarak veganlığı denedim, 6 yıldır başarılı oldum, kendimde sonuçlarını gördüm, iyiyim, çevreye etkisinin ne olduğunun bilincindeyim. Kaldı ki eğer vegan olmazsak hayvanlara neler çektirdiğimizi zaten herkes aşağı yukarı biliyor. Bu konudaki değişimim, herkese örnek olsun istedim. O yüzden bunu öne çıkardım.
“TÜM YAŞAMLARDAN YANAYIZ”
‘Animal Save Movement’ Kannada’da Anita Krajnc tarafından kurulmuş. ‘Hadi bir dernek/STK kurayım’ diye değil; bir gün yolda köpeğiyle giderken domuz taşıyan bir tırı gördüğünde, ‘Benim köpeğimle tırdaki domuzun ne farkı var’ diye düşünerek başlattığı vigil hareketiyle ortaya çıkmış bir grup. Şu anda 80’den fazla ülkede, binden fazla grubu var. Ve biz onların Türkiye’deki ayağını teşkil ediyoruz. Çok çeşitli aktivizm yöntemleri kullanarak hayvan haklarından bahsediyoruz: Bu bir belgesel olabiliyor, Kuğulu Park’ta bitkisel süt yanında bir kek dağıtarak o sırada insanlarla iletişi kurmak olabiliyor. Mesela pandemi zamanı zor durumda olan vegan kafelerden yüklü miktarda alışveriş yapıp sonra onları sığınmacılara dağıtarak çift taraflı yardım kampanyalarımız oluyor. Çöp topluyoruz, festivallere katılıp orada veganlıktan bahsediyoruz. Kahvaltılar ya da yemekler düzenliyoruz, orada konunun uzmanı kişileri davet ediyoruz, diyestisyen, doktor olabilir, onlara sorularını yönelten insanlar tabii ki bir uzmandan cevapları aldığında daha tatmin oluyor, vegan olma süreçleri hızlanabiliyor. Animal Save grubu adı altında yaptığımız her şeyi Yaşamdan Yana’da da devam ettiriyoruz. Çünkü Animal Save adıyla Türkiye’de bir STK kurmanın imkânı olmadığı için. Yaşamdan Yana Derneği titrinin de bizi en iyi temsil ettiğine inanıyoruz. Tüm yaşamlardan yanayız.
“İNSANLARIN ARTIK ETİK SINIRLARININ İÇİNE HAYVANLARI ALMAMASI İÇİN ENGEL YOK”
Sadece toplumumuzda değil, inanın dünyada da büyük bir direnç var. İnsanlar alışkanlıklarını bırakmak istemiyorlar. İnsanlar bildikleri, içine doğdukları kültürün devam etmesini istiyorlar. Değişim hep onlara çirkin, yabancı, yanlış geliyor. Halbuki dünya değişiyor ve çok kötü bir yere doğru da değişiyor. O değişimi engelleyebilecek şey, bireylerin vegan olması. Bireysel olarak yapabileceğimiz en kısa, en kolay adım bu gece buna karar vermek. Ve o zaman dünyaya çok büyük bir katkımız olacak. O gün bir yemekten vazgeçtiğimiz hayvan için kattığımız katma değeri de söylemeden geçemem. O kadar büyük bir zulmün parçasıyız ki bunun farkında olduğumuzda böyle devam etmenin ne bize ne dünyaya ve tabii ki hayvanlara hiçbir faydası yok. Konuşmaya başladığımız, bilimsel verileri öne sürdüğümüz herkes, ‘Tamam, doğru. Ama…’ deyip bir yan yol bulup devam ediyor. Öne sürdüğümüz argümanların tamamı gerçekten akla yakın, bilimsel ve etik. Yani insanların artık etik sınırlarının içine hayvanları almaması için engel yok. Sadece kafamızda şöyle bir şeyin tık etmesi gerekiyor, bana altı yıl önce olduğu gibi.
“SERGİMİZ REGAN RUSSELL’A ADADIK, KENDİSİNİ HAYVAN TAŞIYAN BİR TIRIN EZMESİ NEDENİYLE KAYBETTİK”
Arkamda gördüğünüz Regan Russell’ın portresi. Üç sene önce, Kanada’da, hayvan taşıyan bir tırın ezmesi nedeniyle kendisini kaybettik. Katliam gibi bir kazaydı, kaza olarak geçti ve şoföre çok küçük bir ceza verildi. Ömrünü hayvanlara adamıştı, vegan bir aktivistti, Animal Save Movement’ın Kanada’daki grubunda aktifti. Ve hayvan taşıyan araçların önünde durup son bir kez hayvanlara veda etmek, onlara biraz su vermek, onlarla vedalaşmak gibi bir aktivizm türü olan ‘vigil’i yapıyordu. Nöbet diyoruz, biz buna. Hayvanlar için nöbet yaparken ve her hafta yapılan bir aktivizm. Bunu bilen bir şoför, onun orada olacağını varsayamadı mı, kasıt mı vardı bilemiyoruz. Onu unutmamak adına, her sene böyle bir etkinlik yapıyoruz. Bu sene dedik ki Türkiye’de tanınmıyor, onun tanınmaması gibi bizim bu yaptığımız vigil etkinliği de tanınmıyor. Onu bir tanıtalım. Ölüm yıldönümüne denk getirdik, 17 Haziran’dan beri bu sergimiz var. Cumartesi ve pazarları 15.00-18.00 saatlerinde ziyaret edilebilir. Ekime kadar sürdürmeyi düşünüyoruz çünkü onun hikayesini paylaşmamız değerli, nihayetinde nelere ulaştığımızı anlatmak da değerli.
“BİR GÜN MEZBAHADA TANIŞTIĞIMIZ BİR TAVUĞUN SAHİBİ BİZİ ARAYIP ‘BEN BU TAVUĞU KESEMEYECEĞİM’ DEDİ”
‘Regan’ adını verdiğimiz şu tavuğa dönüyorum, hikâyesini anlatmak için. Şu gördüğünüz kamyonda domuz taşınıyor, oranın kültüründe bu var. Bizim kültürümüzde tavuk, koyun, inek var. Biz de onların gidip ölümlerine yakın bir zamanda, tırları durdurmuyoruz ama mezbahaların yakınında, izin alıyoruz, hayvanlara ‘hoşça kal’ diyoruz, onlarla tanışıyoruz, hayvanların gözlerine bakıyoruz ve sosyal medyamızda onların hikayelerini anlatıyoruz. O sırada da mezbahadaki çalışılanlarla, sahibiyle bir sohbet imkânımız oluyor. Diyoruz ki ‘Başka şansınız olsa bu işi sürdürmek ister misiniz? Hiç mi bağ kurmuyorsunuz hayvanlarla? Aylarca yanınızda yaşayan bir hayvanı bir gün gelip öldürüyorsunuz, nasıl hissediyorsunuz?’ Bu konuşmalar asla suçlama diliyle değil, öğrenmek için, kendimizi tanıtmak için sürerken kimi zaman çok iyi arkadaşlıklar ediniyoruz. Mesela bu tavuk hastalandığında, sahibi telefon edip arkadaşımıza, ‘Biraz ayağı aksıyor ama ben onu kesemeyeceğim, sizden çok etkilendim, gelin alın bu tavuğu’ dedi. Böylece bizim yaptığımız o etkinlik sonucunda bu birey kurtuldu. Hani şu okyanusa atılan yıldız misali. Ne işe yaradı o yaptığımız etkinlik, aylar sonra bir mezbaha çalışanının bize ulaşıp, ‘Lütfen tavuğu alın, onu kurtarmak istiyorum’ demesiyle sonuçlandı. Regan’ın adını verdik ve şimdi Foça’da vegan çiftlikte, arkadaşlarıyla çok mutlu yaşıyor.
“GÜZEL BİR GELECEK İÇİN VEGAN OLMANIZI ŞİDDETLE DEĞİL, SEVGİYLE ÖNERİYORUZ”
Serginin diğer boyutunda bir bağdaştırma yapalım dedik. Bizde domuzlar yok ama bolca inekler var. Ve ineklerin ticareti de damızlık inek denilen ticaret, özellikle Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye ya da Brezilya’dan et olarak kullanılmak üzere getirilen hayvanların ticareti çok yaygın. O sırada da gemilerde ya da kamyonlarda müthiş bir zulme maruz kalıyorlar. Onların fotoğraflarını da içeride sergileyelim dedik. Yani bizim vigil’imizin konusu onlar. Gelenler, o bireylerin gözlerine bir baksınlar. Çünkü inek deyip geçiyoruz, o kocaman bir kütle gibi ya bizim zihnimizde ya da markette bir paket gibi ya, inekler tıpkı köpekler gibi hisseden oyun oynayan çok neşeli varlıklar kendi hallerine bıraktığımızda. Onları görün istedik. O yüzden iki cephesi var. Şiddetle değil, sevgiyle davet ediyoruz. Gelin, lütfen tanışalım. Eminim paylaşacak çok şeyimiz var. Güzel bir gelecek için vegan olmanızı şiddetle değil, sevgiyle öneriyoruz.”
“VEGAN OLMAK 10 YIL ÖNCESİNE KIYASLA ÇOK KOLAY”
Engin, ‘Vegan olmayı düşünen ama erteleyen veya cesaret edemeyen kişilere ne söylemek istersiniz’ sorusuna şu yanıtı verdi:
“Bir profesörün yazdığı tam böyle bir kitap var, onu çevirdim: ‘Vegan Olmak İçin Bahaneler’. Aslında vegan olmak için yüzlerce bahanemiz var, olmamak için sunulan bahanelerin tamamına cevap veren bir kitap. Onu okuyabilirler. Ankara’dalarsa bize uğrayabilirler, Başçavuş Sokak, 3/C’deyiz. Tanışalım, bir küçük vegan olma rehberimiz var kendilerine onu sunabiliriz. Akla gelen her soruyu cevaplamak için arkadaşlarımız hazır. Sosyal medyaya yazılan her soruyu cevaplıyoruz. Aslında bir 10 yıl öncesiyle kıyasladığımızda gerçekten çok kolay. Hem ürünlere ulaşabiliyoruz hem bir sevgi çemberimiz var, herkesi cevaplayacak kaynağımız var.”