Avrupa hatta Dünya Osmanlı’nın son dönemlerinde Osmanlı’yı “Hasta Adam” olarak ilan etmişti.
Evet doğruydu, Osmanlı hasta olmuş ve doğal olarakta ölmüştü. O hasta adamın bir çocuğu vardı. Hiç Osmanlıya benzemeyen bir çocuğu…
Dünya 90 yıldan beri, “Hasta adamın çocuğu ne olacak, marazlı bir bedenden sağlıklı bir çocuk doğmaz” diye düşünüyordu.
Çocuk doğuşta sağlıklı doğmuştu. Avrupa ve Dünya bu sağlıklı çocuğun hasta olması için sürekli zemin hazırlıyor. Şartların böyle gelişmesi için planlar yapıyorlardı. Zamanla o sağlıklı çocuk bu planlara alet olmuşta olabilir.
90 yıl sonra birileri çıkıp dedi ki “Osmanlı hasta değildi, hasta olan sizdiniz. Sizin kalbiniz, sizin beyinlerinizdi. Osmanlı öldü. Şimdi onun saf masum Anadolu çocuğu ‘Türkiye’ var”.
Tıpkı Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dizelerindeki gibi;
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
Birileri çıkıp Üstad Necip Fazıl’ın 1949 yılında dediği gibi “Ayağa Kalk Sakarya” dedi.
Bu diriliş birilerini rahatsız etti. Başımıza musallat olan PKK’yı azdırdı. Ama bu güç bu irade onları bir kaşık suda boğmaya yeter. Kimse şunu unutmamalıdır. Bu güç bu irade PKK’yı temizler. Ama bu savaş bitmez. Devam eder. Mutlaka başka yollar denenecektir. Birlik içinde tek vücut olursak hiçbir yol bizi dize getiremez.
Bu iradenin arkasında durduğum için sevilmiyor olabilirim.
Olsun…
Olabilir…
Kumluca’da Başkan Çetinkaya’dan korktuğum için muhalif yazılar yazmadığımı söylerlerdi. Demre’de de söylenince yazmak zorunda kaldım.
Başkan Çetinkaya 4 dönemden beri halkın onayını almış, en iyi hizmeti yapabilecek ‘başkan’ olarak kendini kanıtlamış. Melek değil ya elbette onunda yanlışları olacak. Olabilir. Kumluca’nın geldiği konum ortada. Fazla uzatmaya gerek yok. Ben Başkan Çetinkaya’dan korkuyorum. Ama halkın teveccühünü kazanmış olan bir Çetinkaya’nın yazdıklarım yüzünden kırılmasından üzülmesinden korkuyorum.
Yine Demre’de gıyabımda söylenen ‘fotoğraf makinesi’ meselesi var. Bunu çok takdir ettiğim, kişiliğine saygı duyduğum bir siyasetçi arkadaşımız söylüyor. Aslında bu konu çözülmüştü. Ancak üçüncü kişiler duyduğu için yazmak zorundayım. Benim ilk değil de ikinci makinem Demre Ülkü Ocakları’nın aldığı makineydi. Ancak o makine bana o dönemin Ülkü Ocağı Başkanı tarafından verildi. Telefon açıp bunu sordum. Bana “Abi o makine senin hakkın. Helal Olsun. Öyle bir mesele yok” dedi.
Nasıl hakkım olduğunu merak edenler için yüz yüze anlatırım. Yazmam doğru olmaz. Yazarsam özel ticari ilişkilerimizi deşifre etmiş olurum.