Kumluca’nın evini, ailesini ve şehrini yazmaya, üzerinde notlar tutmaya devam ediyoruz…
Kadim kültürde; “Şeref’ül – mekân bi’lmekin” sözü var.
Ne anlama gelir bu söz? Mekânın şerefi orda bulunan iledir ya da kişinin şerefi bulunduğu mekân iledir anlamına da içerik kazandırıyor…
Kumluca’ ya ne kadar uygun düşüyor ve bu sözü sanki binlerce kez yaşatıyor. Tarih öncesinin izi sürüldüğünde ne dediğimiz daha da iyi anlaşılır…
Kişinin şerefi mekân…
Mekânın şerefi insan…
Kişinin şerefi nerede durur Kumluca ovasında?
Mekânın şerefi nasıl durur Kumluca ovasında?
Bu soruyu bizler değil Kadim Kültürde yoğrula yoğrula gelmiş bir temel düşünce yoğunluğu soruyor…
“Zonklayan bir şehir, zonklayan başlar ve ruhlar demektir.” diyor ya yazar…
Şehri zonklatanlar kimler, zonklayan başlar ve ruhlar nerelerde bozuyor mimariyi ve ruhları…
Ev, yurt, mekan, inşa, mimari, edeb, âdâb, erkan, edebiyat, saygı, güzel söz, güzel huy, güzel iş, güzel ahlak, takva, emanet, ehliyet, şahsiyet, birlikte yaşama ahlakı, değerler, estetik, ahenk, sanat, latafet, esma-i hüsna, ahsen-i takvim, hüsn-i hat…
İçimizi okşuyor değil mi bu kavramlar?
Ya günümüzün Kumluca’sına baktığımızda bu edep ve ahlakı görebiliyor muyuz?
Yaptığımız güzel bir iş var mı?
Onuruna takılıp kaldığımız bir eser ya da şaibe bulaşmamış bir etkinliğimiz var mı diye?
Başınızın öne nasıl eğildiğini görebiliyorum…
Prof. Dr. Sadettin Ökten ile bir sempozyum sonrası sohbet ediyoruz. Bölgenin mimarisine dikkat çekiyor ve şunları belirtiyordu:
“Şehrin dokusu yüzlerdeki çizgiler, vücut hatları ve hatta alışılmış davranışlar gibi, o şehirde yaşayanlar hakkında ipuçları verir…”
Kumluca’nın son görünümü ile ilgili ipuçlarını verip vermediğini bilmiyorum. Bildiğim ise Kumluca’nın talihsiz bir biçimde yapılaşmasıyla birlikte tarihine, kültürüne, ortak yaşama geleneğine ve ahengine vurduğu kara bir hançerdir…
Antik dönemin en önemli yaşam merkezlerinden biri olan bu bölge, dağıyla, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla adeta CAN ÇEKİŞİYOR… İklim, kar hırsı ile hızla değişiyor ve bölge insanı için bir tehlike oluşturuyor…
Bu kar hırsı Kumluca’nın ve Kumlucalıların neresinde durur?
“Edep ya hu edep” dememiş miydi söz sahibi?
Yoz yaşam kültürü nerelerde ve nasıl pompalanır bu kavruk şehirde?
Kaç gencimizi verdik toprağa, kaç gencimizi sakat bıraktık bu yoz yaşam kültürünün sarhoşluğuyla?
Kaybedilen edep ve ahlak…
Kapitalizmin doruklarına yükselen bir cıvık yaşam modeli…
Kaybedilen tarih, kültür ve zihniyet…
Kulağımı radyonun nağmelerine bırakıyorum:
“Ne bahar kaldı ne gül ne de bülbül sesi var
Ne o canan, ne bir ümmid, ne gönül neşesi var
Çekecek bence hayatın daha bilmem nesi var
Ne o canan, ne bir ümmid, ne de gönül neşesi var,”
Kadife gibi sesiyle Sabite Tur Gülerman ne de güzel söylemiş ve hislerime tercüman olmuş…
Turgut Cansever’in mimari kimliğini beğenirim yazılarını da ilgiyle okurum…
Ne diyor kulak kesilelim;
“İdrak ve inşa: Kendimi ifade etmek için bir mekana ihtiyacım var.
Fark ve inşa: İstediğim gibi bir şehir değilse dönüştürürüm.
Müdafaa ve inşa: Eskiyen şehri özüne uygun, omurgayı bozmadan yenilerim…”
Ne demiş mimar “Omurgayı bozmadan…”