Satırlarımın başında şunu ifade etmeden geçmek istemiyorum. Allah’ımıza binlerce şükretsek azdır. Yağmurlar yağdı. Suya kavuştuk.
Son 20 yıldan beri slogan haline gelen bir cümle söyleniyor, “Yeni Türkiye’yi kuruyoruz”. Aslında kurulan yeni Türkiye değil, dünya düzeni yenileniyor. Türkiye’de bu tabloda yerini almaya çalışıyor.
Belki bu sözlerim çok basit olacak ama yazmadan anlatamıyorum. Her geçiş gibi bu süreçte sancılı olacak. Öyle de oluyor. Yeni dünya düzenini ve yeni Türkiye’yi kurmak için canlarımız yanıyor.
Evlatlarımız ölüyor. Kaybolan canlar, sönen ocaklar karşısında öyle anlar oluyor ki insanın yüreğinden “Yeter artık” diye feryat etmek geliyor. Ya sabır diyoruz. Bakalım nereye kadar.
“Bu ülkenin çakıl taşını bile vermeyiz. Çünkü bu ülkeyi vatan yapmak için bedel ödedik” diyoruz.
Her şeyin beledi var.
Üretici olmayan bir kardeşimiz soruyor. Çiftçiler neden isyan ediyor nedir bu domatesin hali, olayın boyutu nedir diye soruyor.
Bundan 5 yıl önce 25 kuruşa bile para kazanan domates bu gün 1 TL’ye zarar ediyor. Hep girdiler diyoruz. Girdi fiyatları yani maliyet fiyatları çok yüksek. Maliyet deyince sadece üstündeki plastik örtü, zirai (ilaç) koruma ve (gübre) besleme değildir. Zaten onlar bırakın ikiyi üçü, 20’ye, 30’a katladı.
Mesela 5 yıl önce dağdaki odunun bile steri 42 TL iken bu gün 120 TL’dir. Bir çuval kömür 5 yıl önce 8 TL iken bu gün 20 TL’dir. Akaryakıt fiyatları malumdur. Bunlar küçük misallerdir. Her şey ama her şey üçe beşe katlamışken 15 yıl önceki fiyattan ürün satan çiftçi nasıl para kazansın. Sorun buradadır.
“Hep tarafsız olun, bir nebze de olsa hükümeti eleştirin, bari çok bariz hataları yazın” diyorlar ya artık eleştiriyorum.
Yanlış olan o kadar çok konu var. Sonu hayra çıkar diye eleştirmek istemiyorum. Tabi çok başarılı hizmetlerde var. O hizmetler gölgelenmesin istiyorum.
Bakın “Domates üreticisi zarar ediyor” dedik. Bu yazıyı kaleme alırken Sayın Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu Alanya’ya da Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u ağırlıyordu. Adam mücadele ediyor. Nasıl kötü diyebilirisiniz. Yanlış giden çok şey olabilir. Her bildiğimizi yazamayız. Her yanlışı yazamayız. O zaman bir bahaneye bakan toplum iyice gerilir ve sonucu kötü olur.
Mesela bir olay karşısında basın yasağı getirilmesini bende doğru bulmuyorum. Terör ve devletin bölünmez bütünlüğünü hedef almayan haberlerin yasaklaması yanlış algılanır. Hükümet 3 Kasım 2002’de iş başına geldiğinde nasıl her şey şeffaf ise bu günde şeffaf olsun istiyorum. Bunun faydası da görülecektir.
Yaşanan 15 Temmuz olayının hala önemini, nerelerden dönüldüğünü anlamayanlar var. Bu olay çok vahim bir olaydı. Devlet büyüklerimiz, bunu yapanlar ve destek verenler hakkında çok sert konuşuyorlar. Ama yerele inildiğinde o destekçiler ahkâm kesiyor, kral oluyorlar. Bunun önüne nasıl geçilecek. Benim için önemli değil, bir Ömer Halisdemir de ben olurum. Ama vatandaşlarımızın güvenliğini nasıl sağlayacak.
Diğer bir konu da, bu oluşum içinde mecburen yer almış ve şimdi işsiz kalmış vatandaşlarımız var. Onların 5 ay içinde ikinci veya üçüncü iş değiştirmesi iyi bir gelişme değil. Bazı vatandaşlarımız işverenlere gidip “Sen bu adamı nasıl burada çalıştırırsın” diyorlarmış. Bu da çok yanlış bir gelişmedir. O adamda evini geçindirecek. Oda çocuklarına ekmek götürecek. Vatandaşı serbest bırakmak gerekiyor.
Her şeyin bir bedeli var.
Suçlu olanlar bedelini ödeyecektir. 15 Temmuz’dan önce devlet kademesinde çalışan girişimci ve destekçiler yevmiyeye gidecek. Yevmiyeye gidenler de devlet kademelerinde çalışacak. Yer değişimi olacak artık.
Her şeyin bir bedeli var.
İçimizden birisi mutlaka bedel ödeyecek.