İlkokul 3. sınıftayım. Ortaköy’de dünyaya geldiğime göre o günkü adıyla Baysı İlkokulunda eğitim alıyorum. Baysı’da ki okulun gezisi de elbette Kumluca barajına olacaktır. Baraj Baysı’ya yaklaşık 4 – 5 kilometre uzaklıkta. O yıllarda şimdiki gibi servis araçları yok. O kadar mesafeyi yürüyerek gidiyoruz.
3. sınıftayım ama cin gibiyim. Artvin Hopalı bir öğretenimiz var. İlkokulda öğretmenin siyasi fikrimi olur.
O yıllarda oluyordu. Şimdiyi bilemem. Adam hakiki solcuydu. Ben çocukken bile siyasi gelişmeleri iyi takip ederdim. Öğretmen partilerin, örgütlerin baş harflerini kotlardı ben hemen açılımını söylerdim. Derste bilemediğim konulardan dolayı beni sevmemesine rağmen o gezi yolculuğunda bana “Sende bir şeyler var” dedi. O günden sonra bana çok yakın durmaya başladı.
Bunları ezbere konuşmadığımı, tecrübeye ve yaşananlara istinaden yazdığımı belirtmek için yazıyorum.
Daha sonra 80 ihtilalı oldu. Çocuğum ama o günlerde yaşananları çok iyi hatırlıyorum. Daha sonra 1983’te Rahmetli Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal’ın önderliğinde ANAP hükümeti kuruldu.
Özal’ın partisi ANAP hükümetinin son yıllarında ve daha sonraki siyasi ortaklı hükümetlerde nasıl usulsüzlüklerin yapıldığına şahit olduk.
Hiç unutmam köy muhtarı, orman işletme müdürü ve köy hizmetleri il müdürünün konuşmasına şahit oldum.
Köy muhtarı, rakı şişesinin içinden dozeri geçirmekten bahsediyor. Müdürler de kendi aralarında rakı şişesinden dozer geçer mi diye dalga geçiyorlardı. Sonra hep birlikte oldular geçirdiler. Nasıl geçirdiklerini anlamışsınızdır. Adam kayırdılar. Usulsüzlük yaptılar. Rakı masasında hangi hizmetin nereye yapılacağının kararını verdiler. Güçlü olan yaşadı, olmayan ezildi. Devletin menfaatlerini gözeten en ücra köşeye sürüldü. Deveyi havuduyla götüren en iyi makamlara getirildi.
Tüm bunlar neden yaşandı? Hükümetlerin yani siyasi otoritenin zayıf olmasından yaşandı. Siyasi irade, hükümet zayıf ise bürokrat kral kesilir. Bakın son zamanlarda da aynı şeylerin yaşanmaya başladığını görüyorum. Hükümet 17-25 Aralık operasyonundan beri bir belaya mübtela oldu. Bir türlü işin içinden sıyrılıp çıkamıyor. Adamlar sülük gibi yapıştı. Ne ülkenin peşini ne de vatandaşın peşini bırakıyor.
Hükümetin zayıf olduğunu gören bürokratta nasıl olsa bize muhtaçlar, biz ne dersek o olur deyip boy vermeye başladılar.
Vatandaş bir kurumdan yardım istiyor. O kurum, Ankara’dan beri saydırıyor. Vay Ankara, Antalya’dan izin almadan olmaz diyor. Ama işine geldiğinde de işine gelen adamı bulduğunda da gözü kapalı tamam diyor.
İnsanların ayıbını gizlemek en zor işlerden birisidir. Nedense hep beni bulur. Birçok suç işlenirken üstüne varırım. Yüce Allah, “İnsanların kabahatini gizleyenin kabahatini gizleriz” buyuruyor.
Bu yüzden her gördüğünü gün yüzüne çıkaramıyorsun. Geçenlerde bir kurumun anlattığım şekilde bir iş yaptığını gördüm. Fotoğrafladım.
İnsanlar hemen belediye mi? Hastane mi? diye soruyor. Değil. Keşke tüm kurum ve kuruluşlar belediye ve hastane gibi çalışsa…
Benim sık sık ilişki içinde olduğum sizin aklınıza gelmeyen bir kurum.
Bundan sonra acımak yok. Bu memlekette gazetecilik yapmadığımız için itibarımız ayaklar altına alındı. Yazacağız. Halkın, haklının hakkını yedirtmeyeceğiz. Tek kişi de kalsam her zaman haklının ve hakkın yanında olacağım.