Antalya, tarımın ve turizmin başkenti olarak bilinse de, aslında ciddi bir deprem riski altında. Prof. Dr. Naci Görür’ün açıklamaları, bu gerçeği bir kez daha gündeme taşıdı. Antalya’nın altından geçen 4 ana fay hattı (Akşehir Körfezi doğusunda, Eğirdir Fay Sistemi, Fethiye-Burdur Fay Sistemi ve Kıbrıs-Helen Yayı) 7 ve üzeri büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip. Bu uyarılar, şehrin yapı stokunu ve yerleşim planlarını yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.

2000 YILINDAN ÖNCE YAPILAN YAPILAR RİSK ALTINDA

Antalya, 2000 yılı öncesindeki deprem haritasında 3. derece deprem bölgesi olarak kabul ediliyordu. Ancak 2001’de güncellenen deprem haritasında 1. derece deprem bölgesine alındı. Bu değişiklik, bölgedeki eski yapıların mevcut tehlikeye uygun olmadığı anlamına geliyor. O dönemde deprem bilinci yeterince gelişmediği için birçok yapı, balçık zeminler üzerine, zemin doldurularak ve deniz kumu kullanılarak inşa edildi.

Prof. Dr. Görür’ün dediği gibi, “Yer altındaki yapıyı bilmeden, yer üstünü planlayamazsınız.” Bu, Antalya’nın kentleşmesinde yapılan hataları açıkça ortaya koyuyor. Özellikle Kumluca’da Deniz Yolu Caddesi, Ahmet Ali Ağa Bulvarı, Gödene Caddesi, Hasan Tuna Caddesi ile Finike’nin Hasyurt, Sahilkent ve Yeni Mahalle gibi bölgelerinde eski yöntemlerle inşa edilmiş yapılar, ciddi bir risk taşıyor. Bu yapıların çoğu, zemin sıvılaşmasının olduğu bölgelerde yer alıyor. Olası 7 büyüklüğündeki bir depremde bu binalar yıkılabilir ve ciddi can kayıplarına yol açabilir.

FİNİKE’NİN DEPREM TARİHİ VE HELEN YAYI GERÇEĞİ

1926 yılında Finike merkezli 6.9 büyüklüğünde bir deprem yaşanmıştı. Bu, bölgenin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi için bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca Helen Yayı’nda 7 büyüklüğünde bir depremin beklendiği uyarıları, bölge halkını ve yetkilileri harekete geçmeye çağırıyor.

DEPREM DİRENÇLİ ŞEHİRLER İÇİN NE YAPILMALI?

Antalya’yı depreme karşı dirençli bir şehir haline getirmek için atılması gereken ilk adım, mikro bölgeleme çalışmaları yapmaktır. Prof. Dr. Görür’ün de belirttiği gibi, Antalya’nın mekan gelişimi bilimsel verilere dayandırılmalı. Zemin etütleri yapılmadan, balçık zeminlere ve dolgu alanlara inşaat yapılmamalıdır.

İkinci adım, kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılmasıdır. 2000 yılından önce inşa edilen yapıların büyük bir kısmı, 3. derece deprem bölgesine göre tasarlandığından günümüz standartlarını karşılamıyor. Bu yapıların envanteri çıkarılarak, acilen güçlendirme veya yıkım projeleri uygulanmalıdır.

Üçüncü olarak, belediyeler ve halk arasında iş birliği sağlanmalıdır. Prof. Dr. Görür’ün çağrısına kulak verilmeli: “Antalya’yı betonlaştırmayın.” Beton bloklarla dolu bir şehir yerine, daha sağlam, bilimsel verilerle desteklenmiş, çevre dostu yapılaşma politikaları benimsenmelidir.

KISSADAN HİSSE: RİSKLERİ HAFİFE ALMAMALIYIZ

Antalya’nın 1. derece deprem bölgesinde yer aldığını ve geçmişte 6.9 büyüklüğünde bir depremin yaşandığını unutmayalım. Özellikle Kumluca ve Finike’de bulunan riskli yapıların acilen değerlendirilmesi gerekiyor. İnsan hayatı, yapı maliyetlerinden daha değerlidir.

Unutmayalım: “Deprem öldürmez, ihmal ve yanlış yapılaşma öldürür.” Antalya için bir an önce harekete geçilmeli; bilim, teknoloji ve iş birliğiyle şehrimizi daha güvenli bir hale getirmeliyiz.

Kalın sağlıcakla…