Son yıllarda yaşanan çocuk istismarı, tecavüz ve cinayet vakaları, toplumumuzun en acı gerçeklerinden biri haline geldi. Elbette bu tür suçları tüm topluma ya da bir kesime mal etmek doğru değil. Ancak, cemaatler, tarikatlar, ilim evleri, yurtlar ve Kuran kursları gibi insanların çocuklarını güvenerek emanet ettiği yerlerde yaşanan bu iğrenç olaylar, giderek daha sık karşımıza çıkıyor.
Bir çocuğun hayatını ömür boyu etkileyen bu korkunç vakaların derinlemesine incelenmesi gerekiyor. Pedofilinin bir hastalık olduğunu düşünüyorum. Ancak bu hastalığın toplumumuzdaki etkileri ve sonuçları görmezden gelinemeyecek kadar büyük. Her geçen gün, cemaatlerle ilişkilendirilen yeni bir istismar haberiyle karşılaşıyoruz.
Ensar Vakfı ve ‘Bir Kereden Bir Şey Olmaz’
Hepimizin hafızasında yer eden 2016 yılına ait bir olay, bu konuda devletin ve toplumun duruşunu sorgulatır nitelikteydi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Ensar Vakfı’nda yaşanan cinsel istismar vakalarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Bir kereden bir şey olmaz” demişti. Bu sözler, toplumsal vicdanı derinden yaralamıştı. Aradan yıllar geçti, ancak bu tür cemaatlere karşı alınması gereken önlemler hâlâ yeterince hayata geçirilmiş değil. Aksine, olayların giderek arttığını görüyoruz.
İmam Hatipler Özenle Seçilmeli
Her mesleğin kendine özgü gereklilikleri vardır. Ancak imamlık gibi toplumu yönlendiren ve ahlaki bir mihenk taşı olan bir meslek için sadece KPSS sınavını geçmek yeterli olmamalı. Bu görevi üstlenecek kişilerin, psikolojik testlerden geçirilmesi ve bu testlerin düzenli olarak yenilenmesi gerekiyor. Çünkü çocuğumuzu ve toplumumuzu bu kişilere emanet ediyoruz. İnsanların inancını temsil eden kişilerin en ufak bir zaafı ya da sapkınlığı, toplumda büyük yaralara sebep olabilir.
Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’na ciddi kaynaklar aktarılıyor. Bu kadar öncelik verilen bir kurumun, toplumu cemaatlere mahkum etmek yerine daha aktif bir şekilde yönlendirme yapması gerekir. Eğer devletin bu alandaki rolü güçlendirilirse, bu tür vakaların önüne geçilebilir.
Cezai Yaptırımlar Artmalı
Cemaatlerde ya da dini kurumlarda yaşanan cinsel istismar vakalarında faillerin genellikle ağır cezalar almaktan kaçındığına tanık oluyoruz. Hukuki süreçlerin şeffaf, hızlı ve caydırıcı olması şart. Ayrıca, istismara uğrayan çocuklar için devletin koruma programlarını artırması ve rehabilitasyon süreçlerinde daha etkin bir rol üstlenmesi gerekiyor.
Toplum bu tür olaylara sessiz kalmamalı
Bu tür vakalarda toplum genellikle ya sessiz kalıyor ya da mağdurları suçlama eğiliminde oluyor. Bu da faillerin cesaretini artırıyor. Toplumun bu olaylara karşı daha bilinçli, duyarlı ve cesur bir şekilde tepki göstermesi gerekiyor. Çocukların güvenliği için sessiz kalmamalıyız.
Eğitim ve Farkındalık Çalışmaları Yapılmalı
Bu tür istismarların önlenmesinde eğitimin rolü çok büyük. Çocuklara, ebeveynlere ve topluma yönelik farkındalık çalışmaları yapılmalıdır:
• Çocuklara, bedenlerinin sınırlarını ve haklarını öğreten eğitimler verilmelidir.
• Ebeveynlere, çocuklarının davranışlarındaki değişiklikleri fark edebilmeleri için rehberlik yapılmalıdır.
Medya etkin rol oynamalı
Medya, bu tür olayların gündeme taşınması ve üstünün kapatılmasını engellemek için hayati bir rol oynar. Ancak bu süreçte mağdurları koruyan, onlara zarar vermeyen bir dil kullanılmalı ve toplumu bilinçlendiren içeriklere yer verilmelidir.
Psikolojik Destek Sistemi devreye alınmalı
İstismara uğrayan çocuklar için ücretsiz, kapsamlı ve uzun süreli psikolojik destek programları oluşturulmalıdır. Çünkü istismarın izleri, mağdurların hayatlarını ömür boyu etkileyebilir.
Kumluca’daki yaşanan Acı Gerçek!
Son yaşadığımız üzücü bir olay, bu konunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kumluca’da, herkesin saygı duyduğu ve sohbetlerine katıldığı, Kumluca İlim Derneği Başkanı’nın, 13 yaşındaki bir erkek çocuğuna üç yıl boyunca sistematik şekilde cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Bu durum, toplumda büyük bir şok yarattı. Saygı duyulan, insanların danıştığı bir kişinin böyle bir şey yapması, bu tür hastalıklı kişilerin toplum içinde nasıl saklanabildiğini gözler önüne seriyor.
Cemaatler Devlet Kontrolüne Alınmalı!
Bazı din adamlarının bu yazımı eleştireceğini biliyorum. Ancak ben bu eleştirileri göğüsleyecek biriyim. Bence cemaatlerin tamamı devlet kontrolüne alınmalı. Elbette bu işi layıkıyla yapan cemaatlere lafımız yok. Ancak bir çürük yumurta, tüm kurumu veya cemaati lekeleyebiliyor. Bu durum, çocuklarımızın güvenliğini, toplumsal huzuru ve inançlarımızın temizliğini korumak adına cesur adımlar atmamızı gerektiriyor.
Kıssadan Hisse:
Bir çocuğun güvenle büyüyebileceği bir toplum inşa etmek hepimizin görevi. Cemaatlerin denetlenmesi, imamlık mesleğinin daha sıkı kriterlere bağlanması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha aktif bir rol üstlenmesi, bu sorunların çözümünde önemli adımlardır. Toplumsal güveni yeniden tesis etmek için artık harekete geçmenin zamanı geldi.
Kalın sağlıcakla…