-O ÇADIRDA BİR DUMAN TÜTÜYORSA
Yananın sadece ormanlarımız olmadığını, hoşgörünün, sağ duyunun, birbirine tahammülün ve liyakatin de yandığını üzülerek gördüm.
Bu yanan değerlerimizin altında, alevlerin arasından; hırslarımız, kötülüğümüz, aç gözlülüğümüz közleniyor, harlanıyor.
Böyle bir zemin de ;
-Rüzgara göre yol alan siyasetçilere
-Emek vermeden nasıl köşe dönerimcilere
-Menfaat düşkünü iş dünyasına
-Bilgi sahibi ama karakter sahibi olmayanlara
-Niteliksiz ama gücü elinde tutanlara
-Kolaycı ve ezberci bir eğitime
-Vicdanı sollayan eğlenceye
Yol veriyor.
Oysa rüzgara göre yön değiştirenin sadece yangın olması gerekirdi. Siyasetçilerimiz, İş insanlarımız, öğrencilerimiz, insanlarımız, kısaca biz nasıl böyle değiştik?
“Eşyayı dahi incitme” diyen medeniyetin çocukları değil miydik biz? Su içtikleri bardağı öpen mevlevilerdik biz. Ormana girerken genç ağaçları korkutmamak için baltanın sapını bezle saran tahtacıları hatırlayan var mı? Şimdi ise herkes ilk hatada birbirinin fitilini ateşlemeye hazır ve nazır.
Yangın afetinin başladığı bir haftalık dönemin sonunda; herkes kendi içindeki öfkeyi ateşlemeye hazır, kendi yangınının kundakçısı. Akl-i selimi ve Kalb-i Selimi ara ki bulasın.
Herkes ateşini kendi getiriyor.
Herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınıyor. Son bir haftadaki halimiz ahvalimiz budur.
Bu halet-i ruhiyede; yaşadığımız afet ile ilgili aldığım notları sizinle paylaşmak isterim.
-Benim hissettiğim, en çok üzüldüğümüz konu Türk Hava Kurumu meselesi oldu. Fitre, zekat ve kurban derileri ile halkın ilmek ilmek dokuduğu bir değer olan Türk Hava Kurumu, siyaset ve menfaat düşkünü iş dünyası yöneticileri arasındaki inatlaşmaya kurban edilmemeliydi.
-Caydırıcılık için, mutlaka ormanı yakanlara Özel bir mahkumiyet, düzenleme getirilmeli. Ölmeyecekleri ama daha beter olacakları caydırıcı bir ceza.
-Daha önce de yazmıştım Tarım ve Orman Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı gibi stratejik ve milli güvenliği ilgilendiren bir bakanlık. O sebeple iki yılda bir değişmemeli, kadroları değişmeden, 3/5/10 yıllık sürdürülebilir planlar yapabilmeli.
-İklim Değişikliği bir kriz. Bu ülkelerin değil artık bütün dünyanın ortak sorunu. Bu kriz daha önceden öngörülmüştü bu sebeple 2015 yılında Paris antlaşması uluslarası kamuoyunda imzalandı. Bu antlaşmayı Rusya’nın da imzalamasıyla imzalamayan tek G20 ülkesi Türkiye şu anda. TBMM’miz Bu konuyu gündemine almalı.
-Felaket geliyorum demişti. 2020 Mayıs ayı Türkiye de 62 istasyonda son 71 yılın en fazla rekor yükseklik değerine ulaştı. Mayıs ayında 40 derecenin üzerine çıkan sıcaklık ile örneğin Finike’deki portakallar sıcak çarpması yüzünden yandı. Sıcak çarpmaları, sıcak hava dalgaları 1950/1984 yılları arasında ortalama yılda 4 gün iken, 1985/2018 yıllarında ortalama yılda 11 güne yükseldi.
-Gelecek yıllarda bizi daha şiddetli, söndürmesi daha güç, daha büyük alanda etkili, insanlara ve yerleşim alanlarına zarar verme olasılığı yüksek yangınlar bekliyor. Tıpkı alışmaya çalıştığımız deprem gerçeği gibi. Maalesef Gölcük depreminde de ilk 7 gün, yaşanılan şok ile ne kadar büyük bir afet yaşıyor olduğumuzun farkına varamamıştık. Bu acı tecrübemizi yangın afetlerinde de hatırlamalıyız. Liyakat sahibi insanlar görev başında olmalı. Orman Yangını Uzmanları yetiştirmeliyiz.
-Muğla ilimiz Türkiye de ki arıcıların üçte birini barındırmaktadır. Yaklaşık 10bin arıcı ailesi mevcut. Dünyadaki bal üretiminin %4 ü bu bölgede gerçekleşiyor. Bu sonbahar çam balı için marmarisli arıcıların ve arıların dönecekleri bir memleketi yok. Sadece devletten destek beklememeli, bizlerde vatandaş olarak bu arıcıların ellerinde kalan balı direkt oradaki kooperatiflerden alabiliriz. Bir kavanoz az dememeli destek olmalıyız.(Marmaris Ekolojik Tarımsal Kooperatifinden, [email protected],detaylı bilgi alınabilinir)
-Manavgat’tan Muğla’ya kadar uzanan torosların evlatları; konar göçerlere, yörüklere de alışverişimizi onlardan yaparak destek olmalıyız.. Destek olmalıyız ki küçük aile çiftçileri çiftçiliği bırakmasın, yörük obalarında yangının değil aşın, dayanışmanın dumanı tütmeye devam etsin.
Barış AYDOĞDU