Bu topraklarda doğdum. Bu topraklarda yaşarım. Bu topraklar doğduğum ve hayat bulduğum yerdir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca “Türkçem benim ses Barağım” diyerek dilin önemini anlatır. Bu topraklarda aynı dili konuşur, aynı duyguları yaşar, aynı acıyı, sancıyı, aynı sevinci paylaşırız. Vazonun topraktan şekillendiği gibidir bu toprakla şekillenmemiz.
Adalet bu toprağın mayasında vardır. Eşitlik, özgürlük bu topraklarla birlikte hep var olmuştur. Dostluk, kardeşlik, dayanışma, kaynaşma bu toprakların ve geleneksel yaşantımızın olmassa olmazlarıdır.
Konuksever olmak, aradığını bir başkasında bulmak, birlik, beraberlik, yardımlaşma yaşamda hep var olmuş, hiç bir zaman silinmemiştir.
Birlikte iş yapmanın adı İMECE’dir. İmece bir başkasına bedelsiz yardımdır. Engin paylaşımıdır. Bu toprakların insanı bir zincirin halkası gibi içiçe geçmiş haldedir. Dil, ırk, din ayrımı yoktur. Ayrım gözetilmez. Bir ağacın yaprağı nasılsa öyledir. İnsan halleri. İnsanların olaylara bakış açısında da benzerlik vardır. Farklı düşünceler olsada farklı düşünceler yüzünden dostluklar bozulmaz. Farklı düşünceler ayrılık, gayrılık getirmez.
Ulusal ve dinsel bayramlarımız sosyal yaşamda birbirlerini tamamlar.
Ulusal bayramlar coşku verir, coşarız. Moral kazanırız. Dinsel bayramlar bizleri içsel yolculuğa çıkarır. Maneviyatımızı güçlendirir. Paylaşmanın güzelliğini yaşatır.
Şarkılarımız içtendir. Gönül telimize dokunur. Türkülerimiz yanıktır. Her türkünün bir öyküsü vardır. Türkülerle büyür, oynar, coşarız. Coşkunun diğer adı türküdür.
Geleneklerimiz, göreneklerimiz vardır maziden gelir onlar, geleceğe taşınır. İnandırıcılğını yitiren bazı gelenek ve göreneklerimizde zaman içinde değişime uğrar, kaybolur gider.
Her hayilye güzeldir, bu topraklar, güzeldir Anadolu. Güneşi bir başkadır, farklı aydınlatır. Hayat verir insana, doğaya, ağaca, kuşa, dağa, taşa ovaya, suya hayat verir.
Ana tanrıca KİBELE gibi bolluktur, berekettir. Nice uygarlıklara beşiktir. Bu topraklar. İnsanları da etkileyerek uygarca yaşama yelken açılır.
Anadolu’da kadınların sabrı halıya kilime nakış olmuştur. Halı, kilim gibi dokumalar sevgi ile dokunmuştur. Gerçek sevgi Anadolu’da yerini bulmuştur.
Bu topraklarda yaşam üretkendir. Çok yönlüdür. İnsanlar birbirine bağlıdır. Bu bağlılık bağnazlıkla yer değiştirmeye yaktın değildir.
Bağnazlık ve yobazlık kanaç olmayıp kayıptır. İnsanların bağnazlıkla, yobazlıkla terbiye edilmesi insan doğasına aykırıdır.
Ya haksızlık hırsızlık. Eline koymadığını sakın alma diyerek adeta yasak konuma sokulmuştur. Hırsızlığa haksızlığa seyirci kalmak ve bu toprakların, bu insanların aklından hiçbir zaman geçmemiştir. “Çalıyor ama yanlız kendisi yemiyor, başkalarına da veriyor” düşüncesinde olmak çok ayıptır. Çokta abes. Bu düşünceye itibar etmek, onay vermek, hem günah hemde çok büyük kötülüktür.
Aldatılmak, kandırılmak, dinsel açıdan istismar edilmekte aynı kapıya çıkar. Odunun doğrusu makbülse insanın doğrusu neden makbül olmasın.
Değerlerimizin güzelliğini değerlerimizin derinliğini bilerek yaşayalım. Değerlerimiz bizi aydınlık yarınlara çıkaracaktır.