Çoğu zaman kendimizi doğaya vurarız… Doğa kendisine bir davetiye çıkartırsa ve kadim dağlara, ovalara, yaylalara doğru yol aldığınız da; bir bilinmeyenle karşı karşıya gelirsiniz… Kimi zaman bir bitki size el sallar, kimi zaman da bir ağaç… Karaboğa ailesini böyle bir doğaseverlikle tanıdım… Hoş, her ne kadar “Bütün Zamanların Hocası Atıf Uslu” aracılığıyla tanısam da…

Yörüktür… Bana göre de Yörüklük geleneğinin hem taşıyıcısı, hem de bilinçli yaşayanlarındandır… O Yörük kültürünü yılda bir kez yapılan suni ya da yapay görselinden uzak, samimi ve sahici olarak yaşar… yemesi, içmesi ve sohbet geleneği de YÖRÜKÇEDİR…

Dağlara tırmandığında nasibini de arar… Dağ nanesi, yarpuzlar, kekikler, çirişler, sarmaşıklar onun ilgi alanı olur ki, bereketine de Hörü Hanım yani sevgili eşi methiyeler düzer… Öylesine yemeklere dönüşür ki, bir lezzetin doğa durağı olur…

Atıf Hoca da doğa dostu olduğundan sıklıkla giderler doğanın bağrına… Sonrasında da kurulur sofralar doğanın tam merkezinde… Bu sofralardan bazen benim evime de gelir ve bir Hikmet Sofrası da bizim evde kurulur… Layıkıyla ve lezzetiyle dillere de destan olur.

Efendim, Salih Bey kardeşim soru sormayı bilen bir adamdır…

İyi soru sorabilen insanlara karşı da bir sevgim vardır… Bu insanların ezberi değil, öğrendikleri ya da bildikleriyle öğrettikleri ön planda olur… Cumhuriyetin değerlerini bildiği gibi samimiyetiyle de bir aile olarak yaşarlar ve yaşatırlar… Kızı da böylesi bir cumhuriyet insanı olmanın sonsuz sorumluluğunu bilir…

Soru soran insan: Değişebilen, dönüşebilen, demokrat insan nitelikleriyle öykü olurlar…

Kendi ezberlerine sıkı sıkıya bağlı insanlar, hemen her bir şeye karşı direnir ve değişmemek için elinden geleni yapar… Adeta kendi mahpushanesinde esir olarak yaşar… Böylesi demokrat kişilikler aynı zamanda demokrasinin de olmazsa olmazıdır… Darısı, kendi mahpushanesinde yaşayan zavallılara…

Hörü Hanım ile kurduğu insan-insan ilişkisi de kendi doğal mecrasında akan bir nehirdir… O nehir de sevgi, saygı ve birlikte aile olmanın erdemine yansır… Başı bağlı bir kadındır Hörü Hanım… Ortak yaşama kültürünün inançlı bir bireyidir… Kendi ibadetini de sakin, sessiz ve bir o kadar da samimiyetle yerine getirir… Birilerinin gözüne sokmak için değil kendi iç yolculuğunun bir gönüllüsü olürük eda eder… Cumhuriyet değerlerine saygı duymakla kalmaz, doğasını da vatan olarak bilir… Geleneklerini yaşatırlarken sorumluluğun sürekliliğinden yana da tavır alır… Sofralarının enine boyuna bu denli acık olması bu yüzdendir… Gönül genişliğinin bir sonucudur…

Ben bu yüzden DOĞANIN SON YÖRÜKLERİ dedim…

Yörük takviminin sıkı takipçiliği bir yana, kendi Yörük İkliminin dilini de çok akıcı bir biçimde yaşar ve yaşatır… Yaylası KARAGÖL’dür… Kumluca da doğmuş, ilk ve orta öğrenimini de doğduğu topraklarda tamamlamıştır…

Kitaplarla arası iyidir… İyi soru sormak onun fıtratında olan bir konudur…

Kumlaca’nın geniş bir sorun envanteri vardır… Ve ezbere bilir… Kendi doğduğu topraklara katkı koymanın saygısı da vardır, sorumluluğu da…

Kendi doğasının düşünsel zeminini de bilir… Bu düşünü de aktarır… Aktarırken de kendisine bir mutluk ve huzur akıtır…

Kadim şehir olgusunun kadrini ve kıymetini bildiği gibi…

Sorumlu olmanın bilinciyle de, yaşamına ve sevgili ailesine gereken özeni gösterir…

Deniz kıyısına yakın yaşam şeridinde; YÖRÜK OLMAK ZORDUR…  YÖRÜK KALMAK DAHA DA ZORDUR…

Ve o kültürü layıkıyla yaşatmak da ne kadar kıymetli…

Vesselam…