Edibe’nin okuduğu kitapların tümü olmasa bile altı çizili olanların tümü bende ve masamın üzerinden bana göz atıyorlar…

Aynı zamanda yaptığı pastel resimlerinin eskizleri de duvarlarımdan bana bakıyorlar…

Kullandığı her nesneyi de Özne kılan bir kimliği var Edibe’nin… Capcanlılar…

Kendi izini, sırrını ve özelliğini ifade eden bu canlı nesneler beni çok mu çok derinden etkiliyor…

Çalışma odamda günübirlik bir Edibe buluşması yaparak sohbetlerimize DEM akıtıyoruz…

Şiir kitaplarından söz etmessem olmaz:

İlhan Berk, Didem Madak ki, kendinin yaşantısına en çok benzettiği şairlerden biridir. Sonrasında Attila İlhan gelir ki, bütün şiirleri olmasa bile bazı şiirleriyle yoldaş olmuşluğu vardır… Sonrasında Hilmi Yavuz, Orhan Veli, Ahmet Erhan, Ahmet Telli ve elbette Murathan Mungan gelir… Murathan gelir, çünkü her bir şiiri damarlarında dolaşan kan gibidir… Hisseder… Yorumlar, olmadı bir de aynı içeriklere yakın kendisi tekrar yazar…

Ve, Virginia Woolf ile kurduğu özel bir bağ vardır… Defalarca okuduğu bu kitap sanki onun temel dayanağı ve oda özleminin ifadesi olmuştur… KENDİNE AİT BİR ODA...

Bu ODA özlemi onun dünya tasarımı içindeki bir özlemi ve hayata bakışını yansıtır… Kadınlık hallerinin özellikleri, kadın yazar olmanın çetrefilli yanları burada yankılanır… Tekrar bu efsane bildirgeyi özür dilerim kitabı elime alıyorum… Altı çizili olan bir bölüm, izninizle aktarıyorum:

“…Suların çarpıp çalkalandığı setin olduğu yerde şu şarkıyı tutturuyorum:

Yüreğin, yuvası diri bir sürgünde,

Şarkıcı bir kuş, yüreğim bir elma ağacı…”

Kendisinin yazdığı şu şiir de bana bakıyor:

“Ben küçük parasız yatılıydım

Bavulum bile benden büyüktü

Abim beni bir sarayda bırakıp gitti

Hiç ağlamadım ki…”

Diyecek ve bir “elma ağacına” dönüşecekti…

Edibe, yaşarken kendini cömertçe ortaya koyan bir kadın ol(a)madı… Onun karakter özelliklerini yazdıklarıyla çizdikleriyle, sohbetleri ve ortaya koyduğu “kadınlık halleriyle” anlayabiliyoruz… Roman kahramanları böyle özellikler gösterir… Benim de bir roman kahramanı olarak Edibe tam da böyle bir karakterdir…

Ben de sana yönelik olarak sevgili Edibe, şu şiiri sana hediye etmiştim:

”… Hani bir düşün vardı ya…

Bir oda olacak içinde orman, nehir, çiçek, ağaç

Bir oda olacak içinde pamuk, pirinç tarlaları

Bir oda olacak içinde dünyanın tüm sokakları, caddeleri

Bir oda olacak içinde sırtının ortasında kara beni olan

Ve yıkanmaktan kaçan küçük kızlar

Bir oda olacak içinde doğum günü belli olmayan

Gül mevsimi çocuklar…

Yazdığım kitabın arka kapağında bulunan bu şiir bir yığın konunu gözbebeklerini oluşturuyor…

Her cumartesi gününü; kültüre, sanata, kitaba ve edebiyata açılan bir pencere olarak görüyorum… Böylesi yazılar yazarak, en azından toplumsal kabalığa alternatif bir bakış acısına zemin hazırlayabilir… Bu görüşü taşırım ve savunurum…

Efendim, kültür ve sanat insana iyi gelir…

Yaşadığınız kenti de güzelleştirir…

Vesselam…