Yörüklerin en çok kullandığı bir ürün olarak keçe…

Sevimli, sevimli olduğu kadar da insanda bir sıcaklık uyandıran sempatik bir sanattır keçecilik… Emek ile yoğrulur… Evet, yanlış duymadınız hamur yoğurur gibi keçe de yoğrulur… Kumluca da bir zamanlar bu sanatı yapanlar olmuş…

Şimdilerde hiç yok…

Oysa Elmalı da yaşayan bir keçe üstadına rastlamış ve bu sanat erbabını yazmak istemiştim… Olmadı… Olamadı… Çünkü hastaydı ve konuşamıyordu… Atölyesini gezdim… Sabahın en erken saatlerinde gidilen hamamı da…

Efendim söze şöyle başlayayım:

Söz konusu keçeciliğin şöyle bir serüveni var…

Ebu Said Libadi adında bir kişi bu kadim mesleğin sırlarını anlatmış ve keçeye nasıl bir hayat verdiğini de şöyle anlatmaktadır:

“Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmiş, ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş tepme süresinin az olduğu kanaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine başaramayınca üzünsünüden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle farketmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir.”

Arapça’da da Libadid: Arapça Keçenin çoğulu olduğunu belirtmeliyiz…

Hayli aşamadan geçerek kullanım alanı bulabilen keçecilik sanatı, tam da Yörük Etkinlikleri kapsamında anlatmayı ve bu kadim sanata emek veren bir Eskişehirli kadını tanıtmak istedim…

Tam otuz yıldır Kumluca ya gelip yerleşmişler ve bir Aile Ekonomisi Disiplini kurmuşlar… Hoş, keşke Adrasanlılar’dan da bir Hasır Yapan bir ailenin öyküsünü yazabilseydim… Ne yazık ki olmadı… Oysa bir döneme Adrasan Hasırı damga vurmuştur… Hasırı ile anıla gelmiştir…

Neyse biz konumuza geri dönelim…

Keçeye…

Şimdilerde Serpil Hanım bu mesleğe can vermek için kendisini bu alanda serpilip geliştiriyor… Keçeyi öylesine güzel anlatıyor ki, bir bilim insanı konuşuyor zannediyorsunuz… Keçenin elini, gözünü, kulağını, ayaklarını anlatırken bir ara durup insanın keçe olmasına yıldız düşürüyor…

Evleri bir yanıyla ekin kokar bir yanıyla da keçe…

Ne diyor Serpil Hanım:

“Bence insanların uğraşları; insanların duygularını, hayatlarını, hayata karşı duruşlarını çok iyi anlatıyor…”

Evet, ben de bu söze dikkat kesiliyorum… Bir hayvanın yünü ve o yünün öyküsüne parmak basıyorum… Keçenin kadimliğine, faydalarına ve insanlığın evrimine yönelik kurduğu kadim yörüngesine karşı saygı duyuyorum…

Yörük Kültürünün olmazsa olmazlarının arasında yer alan keçeyi yerden alıp ele alan ve ona yürekten saygı besleyen Serpil Hanım’a ve sevgili eşi Murat kardeşimi canı gönülden kutluyorum…

Kenti ya da şehri şehir yapan en önemli unsurlarından birisi Kültürel Üretimlerdir. Keçeye can ve kan olanlar aynı zamanda şehrin kültürel dokusuna da bir iz koyarlar… Yörük bir aileyi yazmışken bir de Kültürel Üretim içinde olan aileyi de yazmak bana çok huzur verdi…

Apartmanların arasında, sözde Yörük Göçü olur mu diye düşünüyorsanız; gidip bulun samimi ürünü ve sahici insanları… keçeyi Sanat haline getirenleri…

Keçenin son halini görmek, dokunmak, sesini dinlemek istiyorsanız, arayıp bulun Serpil Hanım kardeşimi…

Zira o sizleri güler yüzüyle karşılayacaktır…

Vesselam…