Okulla gitmek için can atıyor ve çok heyecanlıydı. Okulda; öğretmenlerini, arkadaşlarını ve çok merak ettiği dünya ile ilgili birçok bilgiyi bulabileceği ile ilgili düşünceleri onu çok heyecanlandırıyordu. Okula gideceği zamana kadar heyecan duymasına annesine babasına sürekli olarak okul için ne kadar heyecanlı olduğunu belli eden meraklı soruları ile onları da heyecanlandırmıştı. Alacakları eğitim kitapları, kalemler hepsi ama hepsi çok güzeldi ve okul için az bile heyecanlandığını düşünüp bu mutlulukla ilkokula hazırlandı.
İlk gün her şey harikaydı. Öğretmeni çok sevimli candan biriydi. Arkadaşları ise, çok neşeli bir o kadar da hepsi mutlu çocuklardı. Sıra arkadaşı da eğlenceli şirin bir kızdı. Nasıl mutluydu. İlk günün mutluluğunu heyecanını ailesiyle uyuyuncaya kadar paylaşa paylaşa bitirememişti.
Sonra bu ilk günün heyecanını okula gitmeme, her gün okul dönüşü mutsuz, neşesiz, her şeye ilgisini yitirmiş öz benliği düşük, öfke krizleri yaşayan, hayata endişe ile bakan bir çocuğa dönüşmüştü. Kendisini bir aptal gibi hissediyordu. Tüm arkadaşları okumayı çözmüştü. Kendisi ise, okuyamıyordu. Kendisini işe yaramaz bir serseri gibi hissediyordu. Okulun ilk günü tanıyıp çok sevdiği sevimli, neşeli arkadaşları onunla alay ediyor, onu aptal olarak çağırıyor ve arkadaşlık etmek istemiyorlardı.
Ailesi endişeliydi, öğretmeni ile görüşmeye gittiklerinde çocuklarının bu okul için uygun olmadığını, onun başka bir okula gitmesi gerektiğini çünkü arkadaşları ile uyumsuzluk yaşadığını, okuma güçlüğü yaşadığını, yazıları yazarken harfleri yerli yerinde yazmadığını, okuduklarını anlamadığını ve git gide bu durumun daha da olumsuz bir duruma gittiğini belirtmişti. Aile büyük bir hayal kırıklığı içindeydi.
Aile çocuğun durumu ile ilgili araştırma yapmış onu özel bir muayeneden geçirmiş birçok test sonucu disleksi (özel öğrenme güçlüğü) tanısı almıştı. Bu süreç içinde aile çocuğu yeni bir okula kaydettirmişti.
Çocuk okula isteksiz başlamış ‘yine başaramam, okuyamam, ben aptalın tekiyim.’ düşüncesi ile okula başlamış ve öğrenilmiş bir çaresizlik içinde okulda kendini soyutlamış her şeye karşı ilgisiz davranıyordu. Öğretmeni onun özel bir çocuk olduğunun farkındaydı. Onunla diğer çocuklardan biraz fazla ilgilenir olmuş ve çocuk bu ilgiye karşılık vererek okumayı çözmüştü. Evet yine zorlanıyordu ama başarabildiğini görmüştü. Öğretmeni ona sevgiyle onun diğer arkadaşlarından biraz daha fazla çalışması gerektiğini, pes etmemesi gerektiğini ve oldukça akıllı bir çocuk olduğunu hiç de aptal bir çocuk olmadığını, hem hiçbir çocuğun aptal olamayacağını da belirtmişti.
O çok şanslı bir çocuktu çünkü öğretmeni onun özel bir çocuk olduğunu disleksi sorunu olduğunu fark etmiş ve ona göre, eğitimsel bir plan içinde onun pes etmediği süre içinde; geleceğin özel ressamlarından, öğretmenlerinden, bilim adamlarından, doktorlarından, mühendislerinden biri olabileceğini belirtmişti.
Evet yıllar sonra geriye baktığında, ‘ben aptalın tekiyim. Hiçbir şey başaramam’ diyen çocuktan dünyanın ileri gelen bir okulunda, araştırma yapan ve bir çok öğrencisine ilham kaynağı olan bir bilim adamına dönüşmüştü..
‘‘ Ben aptal değilmişim, disleksiymişim.’’ Farkındalığının farkına varmak…
Evet bu kahramanın ve birçok tanınmış insanın (Einstein, Edison, Churchill, Disney, Tom Cruise, Keanu Reeves, Stephen Hawking) özelliği olan Disleksi (Özel Öğrenme Güçlüğü) nedir?
Disleksi; zeka seviyesi ‘‘normal veya normal üstü’’ olan, ‘‘okuma hızı, okuma kalitesi, okumayı öğrenme hızı, okuduğunu anlama ve anlatma becerisi’’ yaşıtlarına ve zeka seviyesine kıyasla beklenenin altında olan okuma bozukluğunun genel ismidir. 1896 yılında ilk kez Morgen tarafından ‘‘Doğuştan kelime körlüğü.’’olarak tanımlanmıştır.
Belirtilerine bakıldığında; okuma, yazma matematiksek rakamlarda öğrenmede zorluk yaşama, bozuk yazma, renkleri karıştırma, sağ ve solu karıştırma, okurken yazarken harf atlama vb. okuduğunu anlama ve anlatmada zorlanma gibi faktörler etkilidir.
Disleksi bir hastalık değil, bir farklılıktır. Bu nedenle ilaç tedavisi değil, bireyin sorun yaşadığı alan ya da alanlar tespit edilerek bireysel eğitim programlarına yönlendirilmelidir. Birey istenilen akademik düzeye gelinceye kadar desteklenmelidir. Bunun yanında bireyin bu süreç için de kendine yöneltmiş olduğu özgüven düşüklüğüne bağlı depresyon, endişe, kızgınlık gibi psikolojik etkilere karşı terapi alması ve bu terapi sürecinin okul psikolojik danışmanları ve öğretmenleri ile işbirliği içinde yapılması, disleksi yaşayan bireyin sorunlarını çözmede oldukça yardımcı olacaktır.
Sevgili okuyucularım, bu hafta size disleksi yaşayan bir çocuğun duygularını ne hissettiği ile ilgili bir yazı paylaşmak istedim. Disleksi bir hastalık değil, özel bir farlılık. Bu farklılığı erken fark ederek onlara destek olabilirsiniz.
Bu yazımı size yüzyılın dâhisi olan Thomas Edison’un eğitim döneminde yaşadığı hissettiği duygularını yazmış olduğu bir sözle bitirmek istiyorum.
‘‘Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da aptal olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim.’’ (Thomas Edison/Bilim adamı)
Sevgiyle Kalın…
Klinik Psikolog Gülsüm BİRCAN