Yaşam bazı sorunlara rağmen mutlu, huzurlu olmayı bilmektir. Mutluluk ve huzuru yaratacak, yaşamı güzelleştirecek olan bizleriz.
Ilımlı, olumlu, uyumlu olmak canımızda, bunlarla yol almak damarlarımızda dolaşan kanımızda olursa dünyanın tüm güzellikleri de yanımızda olacaktır. Kişiliğimizi koruduğumuz zaman kendimiz oluruz. Kişiliğimiz yara alınca kafamız karışır, ayaklarımıza dolaşır, bir tuhaf oluruz. Hırçınlaşır, kaygılanırız. Moralimiz bozulur. Bilinçli olur, bilinçle hareket edersek, bu olumsuzluklardan kurtuluruz. Bazen insanlardan, uzaklaşınca kendi yalnızlığımızı yaşarız. Bu durum kendimize yakınlık duymamızı sağlar. Kendi yüreğimize bakabilirsek kendimizi keşfederiz. Bu bizim uyanmamıza neden olacaktır. Sürdürmüş olduğumuz sosyal rollerimiz vardır. Bu roller kendi isteğimiz doğrultusunda olduğu gibi birileri tarafından da empoze edilmiş olabilir. Bazı kişiler verdiği şeyin karşılığını alacağı beklentisi içinde olurlar. Hâlbuki karşılık beklemeden hareket eden insanın düşüncesi ve olaylara bakışı farklıdır. Kızdığımız, sevmediğimiz insanlar olacaktır. Onlarla, kızan kişi arasında sevgiye dayalı bir bağ kurulması olanaksız gibidir.
İnsan kendi sınırlarının nerede başlayıp, nerede bittiğini bilmelidir. Böyle olursa insan sosyal yaşamdan dışlanmaz. Kendi benliği ile de barışık bir durum yaşar. Kendisine de yabancılaşmaz. İnsan böbürlenecek düzeyde kendisini önemseyecek olursa bu kuruntusu insanı hantallaştırır. Havaya sokar. İnsanın kendisini önemsemesinde bir sınır olmalıdır.
‘’Ben önemliyim, ben den daha önemli birisi yok’’ diyen birisi çevresinde olup bitenleri görmesi, anlaması, değerlendirilmesi de mümkün değildir. Olay yaşayan kişi için, gerçek olan bir anlam varsa bir başkasının ‘’senin verdiğin anlam yanlış olayı benim söylediğim şekilde anlayacaksın’’ diyerek düşüncesinde ısrarlı olması hem anlamsız hem de boşuna bir çabadır.
Keşfetmek, hayatı anlamak, gelişmek, olgunlaşmak için uğraş verildiğinde olgun insan olmanın yolları dal açılmış olacaktır. Kişinin bir söyledikleri, birde eylemleri vardır. Söylediklerinin laf olarak kalıp kalmadığını anlamak için yaşamına bakılmalıdır. Bu kişinin yakınları ve diğer insanlarla ilişkisi kişinin kim olduğunu anlamaya yetecektir.
Pasif olmak, sürekli şikâyet etmek, hep seyirci olup gözlemleyerek vaziyeti idare etmek bir bakıma sorumluluktan kaçmaktır. Sorumluluktan kaçarak sonuç alınamaz. Onun için yeri geldiğinde taşın altına elimizi koyarak sorumluluk almak, görevlerimiz olmalıdır.
Uygar bir ülkede insanların istediği yaşam şartları bellidir. Rüşvetten arındırılmış olmayı isterler. Hantallık olmasın istenir. Canlı, dinamik bir yapı olsun istenir. Okullar kaliteli ve temiz olsun istenir. Müfredat programları çağdaş ve üretime dönük olması, etkili olması istenir. Sosyal yaşamda kültür ve sanat etkinlikleri olsun istenir.
Yaşanılan kentin temiz olması, yürünecek kaldırımlarının bulunması, çocuk bahçeleri, parklar, temiz alanlar, sinema, tiyatro, konser salonları bulunması istekler arasındadır. Birde ekonomik istekler vardır ve önemlidir. İş, aş istekleri ekonomik istekler arasındadır. ‘’Yaşanacak bir kent’’ sözü bu isteklerin yanıtı olarak düşünülebilecektir. İnsanlar olarak muhteşem bir yaşamı gerçekleştirmek için, dünyaya geliyoruz. Kendi kişiliğimizi ortaya koyarsak insan olmanın potansiyelini yerine getirmiş oluruz. Yaşamın ve insan olmanın kıymeti bilinmelidir. Bir yaşam var tatmadığımız; coşkulu, güçlü bir yaşam. Coşkulu ve güçlü bir yaşam dilerim. SEVGİLERİMLE…
CAFER GÜNDOĞDU / 0539 979 35 29