Batı Antalya Gazetesinde yazı yazan insanların bazı özellikleri bulunuyor… Bu özellikleri anlatmak isterim sizleri…

Mesela Sinan, aynı zaman da patrondur… İşinin emekçisidir…

Haberi göğsünde yumuşatır, belleğinde yoğurur bazen şut çeker gibi bırakır haberi, bazen de biraz havalandırır kafa ile şut atmayı dener… Haberi nakış gibi işlerken, makaleleri ise ince bir oya işçiliğiyle kaleme alır…

Artık o kalem, kalem olmaktan çıkar bir kelama dönüşür…

Mesela Turgut Eken, işinin tam anlamıyla yoldaşıdır. Çelebi kimliğiyle gezip dolaşır…

Sessiz gibi durur, her zaman bir lafı vardır… Taşı gediğine koyangillerdendir…

Samimi ve mütevazı bir yapısıyla da açamayacağı kapı yoktur…

Mesela Savaş Kalabalık, arada bir sahne alır…

Adıyla müsemma hiç değildir… “Kalabalık” değil hep tenhadır… Uzun boylu yazılar yazar… Bir sorunu dert edinmişse o sorun defalarca, hatta günlerce yankı bulur beyninde…

Gazetenin mutfağını bildiği için analiz yapmak onun için sıradan bir eylemdir…

Mesela Füsun Adıyaman, Yıldızların Cadısı olup kafası hep göğe bakar… Nadiren toprağı görür… Cepte yıldızlar olunca ne yapsın kadıncağız…

TRT’den emekli oldu olalı yıldızlara bir sevdası var kızın… Aynı okuldan arkadaşız…

Elde metre, şakül, iletki, çetvel, pergel habire yıldızları ölçüp biçiyor… Ali Kuşçu’ el vermiş belli… O da gazetenin yazarları arasına karıştı, Yıldızlar Kontenjanından torpilli olarak…

Mesela Sanay Şaraplı, adı da soyadı da garip… Şehirlerin Ritmi kontenjanı da ona düştü…

Mimari dedektifidir…

En ince düşünce ayrıntısını da şehrin mimari kabalığını da çok çabuk analiz eder… Geçmişle gelecek, gelenek ile çağdaş olanın denge ustasıdır…

Yaşadığı şehri kendi duygularının yurdunda var edip yaşayanlardandır…

Mesela Barış Aydoğdu, Barış da arada bir sahne tozu tutanlardandır… Detaycıdır… Duygusaldır…

Dumur dumur yazar yazılarını ve beşik gibi de sallar… İnsanın hemen her bir noktasındaki sosyolojiye, psikolojiye selam dururken aynı zamanda da kendi belleğinde öykülere dönüştürüverir…

Bendeniz ise hemen her topa koşar fakat hiç gole dönüştüremem… Galiba topu ciddi biçimde eziyorum… Yazılarım “Köşeye denk geldiği” için köşe yazarı dediler bana da… Pas vermeyi severim ama bende top biraz fazla durması gerekiyor… Mayalanması şart… Demlenmezse olmaz…

Bir nevi turşu kurmak benimkisi…

Bizim gazetenin insanlık halleri…

Vesselam…