Seçimler yaklaşırken, her gün değişik olaylara ve konuşmalara şahitlik ediyoruz. Bu nedenle seçim günü yaklaştıkça, sürprizlere açık olmamak için bir neden yok. Önümüzdeki seçimleri, "dünyanın en önemli seçimi" ilan edenlerin, "Muhalefet liderliğini açıkça desteklemeliyiz" diyen ABD Başkanı'nın pusuda beklediği bir zaman diliminde, her an her şey olabilir.

Buna rağmen yine de, bu tür olaylara daha serinkanlı bakmakta yarar var. Geçmişteki gibi, arka plan derin de olabilir, sıradan da...

Son yılların en büyük "siyasi kaybedeni" Meral Akşener'in masaya dönmesinin, sağlıklı bir siyasi işleyiş olmadığı, geniş bir kitle tarafından kabul gördü. Son olarak, yapılan saldırı sonrası yapılan açıklama, akıllara zarar bir acziyet işareti olarak tanımlanıyor. Yüzde dokuzla başlayan ve yüzde yediye gerileyen  oy oranının daha da aşağıya gidecek emareler göstermesi, hayata geçirmeye çalışılan algıların boşa çıkmasının bir sonucudur. 21 yıldır iktidarda kalıp, her türlü yıpratılmaya elverişli bir coğrafi ve sosyolojik yapıda, oyunu yüzde 52'ye tırmandırmış bir partiye karşı akıl almaz suçlamalarla yüklenmek, tam anlamıyla millet ile alay etme girişimidir.  Topluma dayatılan ve yutturulmaya çalışılan algıların, bu dijital çağda artık mümkün olmadığını birilerinin bunlara kabul ettirmesi gerekiyor. Bu topluma sunacağı ekonomik ve sosyolojik bir proğramı olmayan partilerin, '14 Mayıs'ta bize oy verin' açıklaması yapması, abesle iştigalden öteye geçmiyor.

Her biri ayrı kategoride olan 'Benzemezler İttifakı'nın diğer kanadında yaşanan olayda ise, Cumhurbaşkanı adayının, halkın evde ayrı bir ilgi ve ihtimam gösterdiği, temizliğin sembolü olarak ayrı bir yere konumlandırdığı seccadeye, ayakkabı ile basması, vatandaşların büyük tepkisini çekti. Son zamanlarda sosyal medyada tanık olunan ve yorumlanan paylaşımların çokluğu, bu yaşanan hadiseye gösterilen tepkinin büyüklüğünü ortaya koydu. Oysa ki yapılan, basit bir  olay gibi algılanmamış, bilakis halkımız tarafından hakaret olarak içselleştirilmiştir. Yaşanan hadise sonrası yapılan açıklama ise, özrü kabahatinden büyük misali, evlere şenlik bir açıklama oldu.  Başta evin içinde ayakkabı ile olunması, görmeden  üzerine basılması bahanesi, fotoğraf karesini çekenin farketmemesi, tüm bunlara rağmen o resmin yayına verilmesi, Camide abdesti kaçınca, başkası gibi devam etmek tarzında bir yaklaşım örneği oluşturmuştur.

Ülkemiz vatandaşlarının büyük çoğunluğunun, kendisini 'Müslüman' olarak addetmesi, İslam kavramına olan hassasiyetini bir türlü kavramamak mıdır tüm bu yaşananlar, yoksa ABD, Avrupa ve Kandil'den yapılan destek açıklamalarına güvenmek midir. Egemenliğin, kayıtsız şartsız millette olduğunu söyleyip, uygulamamak mıdır? Bu konuda bir  mutabakata ihtiyaç var. 'Emanet zayi edildiği zaman, Kıyameti bekleyin' hadisine uygun bir anlayışa sahip olan bu milletin kahir ekseriyeti, İktidar emanetinin zayi edileceğine kanaat getireceği oluşuma oy vermeyi, kıyametin gelişini hazırlama sorumluluğunu da üsleneceği endişesini taşıyor olmasıdır.

Yaşanan deprem felaketinde, muhalefetin 'abartıyorlar, siyaset üstü görmüyorum' diyerek, 50 binin üzerinde enkaz altında kalan vatandaşımıza rağmen, konuyu 'bunlar beş maske dağıtamadı' diye pandemiye bağlamanın garipliği, ayrı bir sosyolojik açıklama gerektiriyor. Barınmak için başka şehirlere gitmek zorunda kalan depremzedelerden sonra, 'Suriye'liler gelecek, onun için boşaltıyorlar' söylemlerine inanan efsunlaşmış bir kitle ile de karşı karşıyayız. Her gün karşı karşıya kaldığımız gariplikler, makalelere değil destanlara sığmayacak türden. Bir olayı teşhis etmeden, başka olaylara geçiliyor. Toplumun sağlıklı düşünme yetkisini gasp edercesine olay karmaşası yaşanıyor. 'Cenaze namazında, tahıyyata oturmaya ısrar' edercesine yaşanan gelişmelere şahid oluyoruz.

Düşünsenize, oyun masasına altı benzemez kartla oturtulup, oyun kazanacağını iddia etmeyi. Ve bu oyunu kazanacağını sanan kitlenin, gerçeklerle yüzyüze kalınca uğrayacağı hayal kırıklığını. Oysa ki Aşk, çıkrığı olmayan bir kuyuya benzer. Kimi ebediyyen yarım kalır, kimi de yarım kalmaya talip olur bilmeden. Siz yarım kaldığına inananlardan mısınız, bilerek talip olanlardan mı?

Bizler, başörtüsünü sadece bez parçası olarak görmedik. Ve bizler bugüne kadar alnımızın değdiği seccadeye, ayakkabılarımızla basmadık. 

Seccadeye ayakkabıları ile basanlar, bu milletin inancından, kültüründen ve irfanından nasibini almamış olanlardır. Yaşanan olayları fragman olarak ele alırsak, filmin izlenmeyecek derecede berbat olduğunu görüyoruz.Bu filmi seyretmek istemek zaman kaybıdır, zaman israfıdır. İsraf ise haramdır.

 Devletin varlığını, ülkenin bütünlüğünü, milletin istiklalini ve istikbalini önceleyen bu halkın; birliği ve dirliği hiç bir zaman eksilmedi. 

Bu seçimde tabuta son çivi çakılmak isteniyor. Bu çiviyi çaktırmadan ayağa kalkmalıyız!