Toplumuna ve kendisine iç güveysi kompleksiyle yaklaşanlar; asla mutlu olamazlar…
Hep bir arayış içinde olurlar ve oradan oraya zıplar dururlar. Ortak amaçları vardır o da: Kendilerini kabul ettirmek ve kanıtlamak için… Her konuya atladıkça da sığlıkları ve samimyetsizlikleri gün gibi açığa çıkıp komik hale dönüşüveriyorlar… Hayat işte…
Bazı toplumsal ve sosyolojik konular böylesi bir olayı şu şekilde ortaya çıkarmıştır.
Bundan yıllar, yıllar önce deniz kıyıları kızlara verilirdi. Tarım yapılabilen alanlar ise erkeklere. Hayat öylesine bir noktaya geliverdi ki, “hiçbir şeye yaramayan deniz kıyıları…” servet biriktirmenin, yeni üretim ilişkilerinin alanı haline geliverdi… Ve o araziler de böylelikle iç güveysi odaklı bir “geçim” olgusuna dönüşüverdi…
Sosyolojik bir olgu olup üzerinde de hiç çalışılmadı…
İşte o deniz kıyıları; o gündür bu gündür iç güveysi olgusuyla yüz yüze… Yoktan bir servet yapma biçimi… Akdeniz ve Ege kıyıları böylesi hayat ilişkileriyle dopdolu…
Bir diğer konu da, makamlara gelen insanların samimiyetsizliği ve sıradanlığı noktasında takındığı İÇ GÜVEYSİ mantığıdır. İki konu üzerinde bu olayları anlatmaya çalışacağım. İlki, bir belediye başkanının bir iş talebi olan tutumu ve davranışı üzerine…
Gün gelir o belediye başkanının kapısı çalınır. Kadın Hemşirelik Yüksek Okulunu bitirmiş bir hemşire adayıdır. Belediye başkanının yanına da annesi babası ve dedesiyle gelir… Konu anlatılır… Hatta seçim öncesinde de bu işe alma sözü verilir… Belediye başkanı kadına bakar ve der ki:
“Hemşirelik yapmak zorunda değilsin, bizim şirketlerden birinde seni garson yapalım” der. Oysa o anda da hemşirelik ihtiyacı vardır… İşte O gün bu kadının DÜNYA KADINLAR GÜNÜDÜR… Sonrasında ise kapı kapı gezilerek kadınlara çiçek dağıtılır…
Samimiyet işte…
Bir diğer konu da, işletmesini bir aileye kiralayanla ilgili…
Sözleşme yapılmış ve sözler yerine getirilmiştir… Sonrasında ise bu ailenin üzerine hemen her konuda sorun yaratmışlar ve “çekip gitmelerini…” çağrıştıracak uygulamalarda bulunmuşlar… Aile İstanbul da neyi var neyi yok satmışlar ve kendi ikballerini bu işletmede görmüşler… Görmüşler görmesine ama hayat giderek onlar açısından daralmış ve çekilmez hale gelmiş… Mahkemelik de olmuşlar… Eski müşterileri de arayıp sorduklarında da “biz orayı bir aileye kiraladık, oraya gitmenizi hiç istemeyiz…” demişler… Söz konusu ailenin işlerini de tamamen kadını yapmaktadır… Pişirendir, Ağırlayandır… Sorunları çözendir…
İşte O gün bu kadının da DÜNYA KADINLAR GÜNÜ, O GÜNDÜR…
Samimiyet ve sahicilik iki eksende kendini “miş” gibi yapmakla sınıyor…
Tarih ise olup bitenleri an be an kaydediyor…
Vesselam…