Yurdumuzun en çalkantılı dönemleri aynı zamanda en demokratik günleriydi… İsteyen istediğini söyler, eylemini hayata geçirir, kitabını okurdu, Sanatsal ve kültürel etkinliğini rahatlıkla yapardı…

Demokratik Kitle Örgütleri, Sivil toplum Kuruluşları, Sendikalar toplumsal yaşamın barometresini elinde tutardı… Üretici güçlerin de Pankobirlik, Antbirlik, Çukobirlik, Fiskobirlik gibi üretim birliklerini vardı ki, Karma Ekonominin dinamiklerini oluştururdu…

Öğretmenler, TÖB-DER, PTT çalışanları PTT-DER de, Ziraat Bankası Çalışanları da TÜM-ZERBANK- DER’de, Sinema Sanatçıları da SİNE-SEN’de örgütlenir ve üyelerinin haklarını, çıkarlarını savunurdu… Hatta Tüketicilerin de kooperatifleri vardı: HALK-KOOP adında…

Kumluca yakasında da böylesi hareketlilik vardı… Kumluca’nın güneşe bakan yüzünde de en çok pamuk ve narenciye tarımı yapılırdı… Gel zaman git zaman Pamuk tarımı yapılamaz hale geldi… Pamuğun yüzüne bir gölge düşmüş ve beyazı içten içe kan ağlıyordu… Üretim birlikleri IMF’nin baskıları ve Dünya Bankası’nın dayatmalarıyla bu özellik tamamen ortadan kaldırıldı… İthal İkameci Büyümeden, İhracata Yönelik Sanayileşme Modeli benimsetildi…

Böylelikle de 12 Eylül Askeri Diktatörlüğünün Faşist uygulamaları devreye giriverdi… Toplumsal yaşam aniden makas değiştirdi ve neredeyse yaşanılamaz bir noktaya taşındı…

İşte böylesi koşulların dayattığı bir noktada da; kahramanımız Cahit Özer’in Kumluca kırsalındaki “Rönesans” aydınlığı devreye giriverdi…

Çocukluğunun oyunu olan KUM, onun aynı zamanda dünya görüşünü şekillendirecek bir unsura dönüşecekti… Daha çocuk yaşlarında babasının izini sürmeye başlar… Hep “bu insanlar ne yapıyor” diye merak salar. Baktığı gördüğü her şeyi de oyun alanına dönüştürür. O yıllarda Kumluca’da göçmenler özellikle Bulgar göçmenler çalışmaktadır…

Günlerden bir gün küçücük bir alana kendisi bir çit yapar ve pamuğun tohumlarını eker…

Günlerden yine bir gün o tohumların filizlendiğini görür. Çalışanlarından Salih Ağa bu çocuğun başını okşar ve “bari sen Ziraat Mühendisi ol” der…

İlk Ziraat Mühendisliği olgusu ile burada karşılaşır… Hayat da böyle bir şey değil midir ki, KUMda oynar iken KUMLUCA gerçeği ile yüz yüze geliverir… Cemreler düşerken; havaya, suya ve toprağa, doğayla kurduğu ilişkinin bir sonucu olarak da sanki bir ŞAKANIN dolambaçlı yollarındadır…

Günlerden 1 Nisan 1958’dir ve ilk ıslığını çalmaya başlar… Doğarken o köy evinde ağlamak yerine ıslık çalmıştır…

İlköğrenimini Hacıveliler İlkokulu’nda tamamlar. Öğretmeni Elmalılı Kerim Yavuz’dur… 1965 yılında girdiği ilkokulu, 1969 yılında bitirir…

Kumluca Ortaokulu’nu da 1972’yılında tamamlar…

Bir tanıdıklarını aracılığıyla da Parasız Yatılı Vefa Lisesi’ne kayıtlarını yaptırır amcaoğlu Ergün Özer’le birlikte…

Hafiften bıyıkları terlerken, İstanbul’un o döneminin lise öğrencisi olmasının farkındalığını hemen her gün yaşamaya başlar. Hafiften de siyasi omurgası şekillenmeye başlar… Sol- Demokrat dünya daha cazip gelir… Okur… Okudukça da kendin keşfetmeye başlar…

Yaşadığı dönemlerin tanığı oldukça da: Devrim ve Sosyalizm gündeminin değişmez parçası olur… Lise döneminde başlayan aydınlanma (kendi deyimiyle RÖNESANS)1978 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden 1985 yılında mezun olur… Bu dönemde de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öğrenci yurdu olan Cumhuriyet Öğrenci Yurdunu mesken edinir… Burada da siyasal düşüncesinin durak yeri DEV-YOL olur…

12 Eylül kapıyı çalınca da toplam bir yıl tutuklanır… Hayat daralmış ve arkadaşları da bir bir gözaltlılarında hiç yoktan yatmış, kimileri de işkencelerde hayatlarından olmuştu… O dönemlerin 1 Mayısları da milyonlarca insan bir araya gelirken şimdi ise etrafında hiç kimse yoktu… Bu öylesine bir diktatörlük biçimiydi ki; dünyada eşi ve benzeri hiç yoktu… Ve halen de etkileri sürüyordu…

Hayat da yaşanacaktı ve yaşanmalıydı… Baba ocağı Kumluca’ya geldiğinde bir ara ne yapacağını bilemez…

Çünkü harlı bir ateşten çıkmıştı…

“Bari gidip askerliği aradan çıkartayım” der ve 1984 yılında Tuzla Piyade Okulunda, sonrasında Genel Kurmay Muhafız Alayı’nda, Erzurum Aşkale ve terhisini de Ağrı 12. Tümen’den alır… Ast Subay olarak girdiği askerlik sürecinden düz er olarak terhis edilir… Çünkü aldığı mahkûmiyet cezası onu “Sakıncalı Piyade” yapar…

O zamanlar Kumluca’da seralar çok az iken, genelde arazilerde Narenciye ve Pamuk tarımı yapılırdı…

Pamuğun önü, IMF ve Dünya Bankası tarafından kapanınca kendi söylemiyle:

“Köylü ilk defa gerçekle yüz yüze geldi ve eski günlerini arar oldu…”

O pamuk tarlalarının açtığı alan ise bir Cahit Özer gerçeğiyle buluştu…

Devam edecektir…

Vesselam…