Bir şehrin bizi etkileyen gücü nereden gelir, niçin daima Kumluca’nın eski günlerini anar dururuz, arar dururuz?
Zor ama o kadar da içinde, tarihi, kültürü, yaşanmışlığı, fiziki çevre yapıyı, anıları ve ezcümle psikolojik etkileşimlerin katmanlarını görürüz de onun için…
Aristo bir konuşmasında şehri “SOYLU BİR AMAÇ İÇİN ORTAK YAŞAM” olarak açıklıyor. SOYLU amaç, acaba nedir? Bu sorunun cevabını Ahmet Hamdi Tanpınar veriyor. Diyor ki; “ŞEHİR BİR TERBİYENİN VE ZEVKİN ETRAFINDA TEŞEKKÜL EDEN MÜŞTEREK BİR HAYATTIR” diyor. Buradan MÜŞTEREK kelimesini alalım ve içeriğini konuşalım. Nedir “müşterek”?
Kenti tanımlamaya çalışırsak bunun nedenine ulaşabiliriz. O kadar çok kent tanımlamaları var ki, en uygunu bize göre; geçmişin izini, geleceğin ufkunu belirleyen her türlü zihni üretim, değerler ve aidiyetle beslenmiş ilişkiler ağının ortaya çıkardığı birçok sesliliğin ifadesidir. İşte “müşterek” burada anlam ve içerik kazanıyor…
Şehir, enine boyuna düşünüldüğünde bir aklın inşa sürecini ortaya koyar. Tüm estetiğiyle bir alanda konumlanan mimarisi, sanatsal eserleri ve üretim ilişkileri… Hem içinde ortak yaşanmışlıkların izi devşirilir, hem mahalle olgusunun müşterek yaşam kapıları aralanır. Üretimdir, yaşamdır, komşuluktur, yardımlaşmadır, paylaşmadır, dayanışmadır…
Şehirlerin de bir RUHU vardır. Tıpkı bizlerin ruhu olduğu gibi, ya da olmadığı gibi… Ruhsuz insanlar da yaşadığı mekânları RUHSUZLAŞTIRMADA çok mahirdirler… Kumluca’nın geçmişine ve insan ilişkilerine dair, ne çok anılarımız var değil mi?
Parklarında, cami önlerinde, pazar yerlerinde, meydanlarında, bahçelerinde, çarşısında hareketliliğin, canlılığın ve insan sohbetlerinin tınısıyla hemhal olan Kumluca ve Kumlucalı şimdilerde, kendi makûs talihinin kara günlerine ah çekiyor. İç çekiyor… Kamusal yaşamın giderek daraldığın görüyoruz… kamusal alanlarda içilen bir bardak çaya bile gözleri oluyor… Zamlarla insan sohbetlerine zehir akıtıyorlar…
Kumlucalı da biz nerelerde nasıl yanlış yaptık dercesine bakıyor!
Oysa şehirler de fısıldar, konuşur, sevinir, üzülür, şarkı da söyler, destanlar üretir, hayaller devşirir, hayalleri için efsanelere konu olur. Gündelik yaşamın farklı farklı ritmi buralarda anlam ve içerik kazanır…
Aidiyet duygusunun belki en anlamlı içeriği bilgi ve erdemle buluşması değil midir?
Lafı uzattığımın farkındayım, şimdi gelelim şu arızalı verilen ÇED Raporuna…
Finike’den başlayarak Kalkan’da sona erecek olan yol projesinden söz ediyorum…
Daha önce de gündeme gelmiş ve çok ciddi olarak eleştirilmiş ve proje geri çekilmişti… Şimdi yeniden alevlendi ve ÇED raporuna olumlu görüş verildi…
Bu yola Arkeologlar karşı, bakın neler söylemişler:
Arkeoloji Derneği batı ilçeleri, Finike-Demre-Kaş-Kalkan’da yapılması planlanan bölünmüş yol projesi, ile ilgili açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
“Arkeolojik ve doğal sitlerden oluşan yaklaşık 20 korunan alanı olumsuz etkileyecektir. Arkeologlar Derneği, projeye ÇED olumlu kararının verilmesini “tarihi bir talihsizlik” olarak karşılamıştır. Bu raporda imzası bulunan kurum ve kişilerin tarihi sorumluluğu büyüktür. UNESCO’ya göre bir alanın koruma statüsü sadece o alanın sınırından ibaret değildir. Koruma alanlarını çeşitli faaliyetlerin yıkıcı etkilerinden koruyabilmek için bir tampon bölge de öngörülmelidir (Unesco, 2012). Bu anlamda projenin tarihi, arkeolojik, kültürel mirasa olan etkisi ÇED sınırlarından ibaret görülemez. Geri dönüşü olmayan bu değerler sadece bugünün değil gelecek nesillerin de mirasıdır. Başta proje ruhsat alanı olmak üzere projenin tarihi-kültürel değerlere etkisi ÇED raporunda kümülatif olarak değerlendirilmemiştir.
Otoyol projesinin planlandığı güzergâh, Dünya Kültür Mirasına ev sahipliği yapmasının yanı sıra hem kara hem denizde ekolojik ve doğal mirasın da önemli bir sahasını oluşturmaktadır. Bu nedenle, ihtiyacı karşılayan hali hazırda mevcut yola rağmen bu bölgenin otoyol yapımı ile tahrip edilmesi aynı zamanda ülkenizin turizmine de olumsuz etki yapacaktır. Ülkemizde arkeolojik ve doğal sit alanlarının korunamaması, farklı gerekçeler ile bu alanların tahrip edilmesi veya gelecekte tahribine yol açacak invaziv uygulamalarda bulunulması, böylece sit derecelerinin düşürülmesine zemin hazırlanması ülkemizin kültür ve turizmi için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Kamu yararı gözetilmeyen bu ve benzeri projeler ile ülkemizin nitelikli turizm potansiyeli yok edilmekte, niceliğe dönük, ucuz ve kalitesiz bir turizm politikasına mecbur bırakılmaktadır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, yerel halkın ve sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkate alarak, Finike-Demre-Kaş-Kalkan bölünmüş yol projesini daha fazla kamu zararına yol açmaması için ivedilikle durdurmasını talep ediyoruz.”
Çok da açıklayıcı bir metin ile dertlerini dile getirmişler ve taleplerini de günyüzüne çıkartmışlar…
Gerekli gereksiz yapılan bu yollar şehirlerin ekosistemini yok ediyor… Elbette yapılması gereken yerlere yol yapmak zorunluluktur…
Geleceğini çok iyi planlamadan yapılan yollar ise kaynak israfından başka bir şey değildir… Örnek mi? Antalya anayolundan Adrasan’a yapılan yol çok iyi bir örnektir… Tam sekiz yıl uğraşıldı halen çeşitli noktalarında heyelanların izi bulunuyor…
Binlerce yıllık tarihten günümüze kadar ulaşan tarihi miraslarımızı; yozlaşmış ve kapitalizmin girizgâhlarına hizmet için yapılan yolları yol olarak kabul etmiyorum… Doğanın dengesini bozmakla kalmadığı gibi dünya kadar tarım arazisi de yok olacak…
Bu yazımız da bölgenin tüm politikacılarına gitsin… Gitsin ki, bir anlam ve ortak olarak bir bölgenin yabancılaşmasının önüne geçilebilsin…
Zira bu bir yazı değil bir ÇIĞLIKTIR…