Bu yakada sazı olanın, sözü olanın, sevdası olanın, derdi olanın ortak dili SAZ ile buluşunca her türlü konuya da aşına olursunuz… Sazı çalan sanatçı yola çıkmıştır da bilen yoktur. Oysa o sazın her bir nağmesinde yankılanan bir davettir… Hani Timur Selçuk’un piyanosuyla bas bas bağırdığı:
“… Hey hey, hop hop,
Dostların arasındayız,
güneşin sofrasındayız,
doldurun çocuklar doldur içelim,
kocaman devlerin geçtiği yerden geçelim…
Hey hey, hop hop…
Dostların arsındayız…
Bizlere böylesi bir gün yaşatan Murat Ant üstadın yolu Eskişehir, Sivrihisar’dan düşmüş Akdeniz yakasına… Siyez buğdayından teğet geçerek buluşmuş ak buğday ile… Unlu mamüllere sırdaş olmuş… Kumluca Sanayii’nde de esnaf lokantası açmış… Gelene gidene o efsane ev yemeklerini sunmuş… Elbette güler yüzü de cabası olmuş…
Halk müziğine bıyıkları terlemeden vurgun olmuş… Dinlemiş önce… Dinledikten sonra sazı çağırmış kendisini…
Sazı eline aldığında da artık bir başka MURAT olmuş, kendi kendine de ANT olmuş…
Arada bir sazı aldığında bizlerin gözündeki ışığa göre belirliyor repertuarını… Kimi zaman dertli sazın dili olarak Neşet bağırıyor… Bazen de Zülfü’nün meşhur ettiği parçalar dökülüyor ağzından…
Tam On beş yıla yakın da ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNÇE DERNEĞİ’nin Korosunda hem çalmış hem de söylemiş… Sorumluluk bilinciyle var olmuş, mikrofon bile kullanmadan ortalığa ezgiler düzmüş… O sakin duruşundan böylesi bir “Gök gürlemesi” edasında ses çıkması da sanki kendine haz özelliğiymiş…
Kütahya’nın Pınarlarını söylerken de kendi geçmişinin halkaları geliveriyor gözünün önüne…
Kütahya'nın pınarları akışır
Devriyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı'ya çuha şalvar yakışır
Aman aman Vehbim öyle böyle olur mu?
Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı?
Çelebilik ile söylüyor parçayı…
Davudi bir sesin insanda bıraktığı duygunun dile getirilişini sunuyor…
Samimi bir o kadar da sahici…
“Edremit’in gelini/ Kına yakmış eline” derken de coğrafyanın her yerine gidiyor sesi…
“Dağlar Dağlar…” derken zirvelerin oluk oluk sularını çağlatıyor…
Suskun bir yürek Murat’ınki…
Sessiz bir o kadar da sakin…
Ağlamaklı bir bakışın ince ince çizgileriyle olgunlaştırmış ezgilerini…
Kumluca’ya da yakışmış… Yakıştığı kadar da ezgilerini dolandırmış… Müzikişinas kimliği de bir sorumluk abidesiyle kaynaşmış…
Bir insan ne kadar anlatılırsa anlatılsın bir yanı hep eksiktir…
Benden bu kadar…
Sürçü lisan etmiş isek affola…
Sevgili okurlarım için bir NOT.
Tam bir aydır köşe yazısı yazdım…
Bundan böyle her hafta Çarşamba günleri misafir olacağım sizlere…
Vesselam…