Kur'an – da "ehl" ve "beyt" kelimeleri çok sık geçer. Kur'an – ı Kerim içerisindeki anlamları tasvir edildiğinde ehl kelimesinin "aynı mekânı paylaşanlar" ve "bir dine ya da peygambere inananlar" anlamında kullanılırken beyt kelimesinin ise "ev", "Allah evi" ve "aile" anlamında kullanıldığı da bilinmektedir…

Demek ki, Ehli Beyt düşüncesinin merkezini “aynı mekânı paylaşanlar…” ve aile oluşturuyor…

Kadim şehirlere yönelik çok yerinde bir anlayış odağı… Kâbe ise kitabımızda ‘beyt’ olarak geçer…

Bu öylesine tılsımlı bir süreç ki, içinde aile, ev ve şehir oluşuyor… Müslümanlar önce evini, ailesini ve sonrasında şehrini kurmuş, devlet ile de taçlandırmıştır… Muâhatlaşma yani kardeşleştirme yoluyla da mahalleler oluşmuştur. Bir anlamda ‘Kadim şehri’ tarif eden bu İslam şehri, tarihe çıkışımızı sembolize eder… Medine’nin ‘medeniyet’ içerdiği gibi…

Sinan- ı Ümmi Kültür ve Sanat Derneğinin 2019’ yılında gerçekleştirdiği 12. Elmalı’nın Canları İrfan ve Sevgi Sempozyumunun konusu Ehl-i Beyt idi… Hocam Prof. Dr. İlber Ortaylı’da bir konuşma yapmış ve şunları söylemişti:

“Anadolu Evliyaları Bu toprakların ortak mayasıdır…” diyerek,“bu toprakların Hazreti ve Ümmi gibi maneviyat kokan bu değerler, tarihi hafızaları oluşturur…” şeklinde konuşarak Elmalı’nın önemine değiniyordu…

Kumluca’da, Ehl-i Beyt kavramının içinde bir kadim şehirdir. Antik şehirleri, aile yapısı, evlerinin konumu ve ortak yaşadığı mekanlarıyla çok önemlidir…

Şimdi biraz düşünmenin zamanı…

Bizler, dört mevsimin izini bulduğumuz şehri imar ve rant yoluyla nerelere getirdik…

Kuşlara dahi ev yapan bir neslin devamı olarak bu Müslüman şehrine ne kadar layığız diye düşünmek gerekmiyor mu?

Kardeşleştirme ve İrfan modeliyle Anadolu’yu şenlendiren kadim kültürümüze ne oldu?

Hz. Ömer onlara:

“Taştan ev yapınız, fakat hiç kimse üç evden fazla çıkmasın ve büyük – yüksek bina yapmasın…” diye sesleniyor…

“Bir şehri kurmak ahlaki ve hukuki problemdir…” diyen yazar, aynı zamanda Kadim şehirlerin içinde bulunduğu ahlaki yozlaşmayı da gün ışığına çıkarıyordu… Şair ise “Emanetin ne olduğunu merak etmeyen, ihanetin neye taalluk ettiği ilminin cahilidir” diyor…

Sözün özü Kumluca olunca, neleri feda ettiğimizin daha bir bilincinde oluyor muyuz?

Bakın Niyazi Mısri ne diyor:

“Gördüğüm hep dost yüzü / andan ayırmam gözü / Kâbe’dir dostun yüzü / çağırıram dost dost…

Kumluca için ‘dost’ çağırıyoruz… Bir de Aşık Veysel’in, “Dost dost diye nicesine sarıldım / Benim sadık yârim kara topraktır.” Diyor… Söz anlayana elbette…

“Kalbimin içinden dışarıya / kocaman göğün altına çıkmak istiyorum / dua etmek istiyorum.” diyen şair, benim de isyanımı dile getiriyor sanki…

İçimde bir rahatlık yok. Toprağın betonla örtüldüğü, betonun çepeçevre kuşattığı portakal bahçeleri düşüyor aklıma…