Malatya Yeşilyurt Belediyesi'nin “Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek Projesi” adıyla Almanya'ya gönderdiği 45 kişiden 43'ünün geri dönmediği haberi basına düşmüştür.
Anlaşılıyor ki bu gönüllü, iltica göçüdür. Buna sebep olan itme ve çekme faktörlerinin neler olduğu sosyolojik olarak araştırılması, soruşturulması gerekir.
Göç; insanların, sosyal, ekonomik, siyasi veya doğal nedenlerden dolayı coğrafi olarak yer değiştirmesi biçiminde tanımlanabilir. Bu yer değiştirme uluslararası bir sınırı geçmek biçiminde olabildiği gibi, aynı devlet içinde de olabilir. Göçün biçimi (gönüllü/zorunlu, geçici/sürekli, iç/dış, bireysel/kitlesel vb.) ne olursa olsun her türlü nüfus hareketleri (mülteciler, sığınmacılar, ülke içinde yerinden edilmişler, sürülmüşler, ekonomik göçmenler vb.) göç tanımı içinde yer alır.
İnsanlar zorunlu veya gönüllü olarak doğdukları yerlerden ayrılmakta, ülke içinde veya farklı bir ülkede hayatını devam ettirebilmektedir. Göçler sonucunda birey ve toplumlar sadece fiziksel olarak mekânlarını değiştirmekle kalmazlar, aynı zamanda bireysel ve sosyal hayatları içindeki ilişkileri de yeniden kurarlar. Çünkü göçmenler, yaşamlarının önemli bir süresini geçirdikleri coğrafyadan başka coğrafyaya giderken eşyalarını değil, tüm hayat tecrübelerini, yaşam biçimlerini, dillerini, kültürlerini, anılarını ve hayallerini de götürürler.
Göç etmek aslında, birey veya aile için oldukça zor karar verilen bir eylemdir. Göç, ister gönüllü ister zorunlu olsun, ister ülke içinde, ister uluslararası boyutta olsun; bireyin doğup büyüdüğü, geçmişlerinin, anılarının ve varlıklarının olduğu yerleri terk etmesini ve yabancısı olduğu yerlere yerleşmek üzere gitmesini gerektirdiği için, kendi içerisinde birçok riski barındıran bir süreçtir.
Bu riskin göze alınabilmesi için de, bireyler veya toplulukları harekete geçirecek önemli bir motivasyon, itme ve çekme faktörlerinin mevcut olması gerekmektedir.
ikinci Dünya Savaşı'nın ardından, Avrupa'nın yeniden inşası için çok yoğun bir işgücü ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 1960'lardan itibaren, Almanya başta olmak üzere, Türkiye ile birçok Avrupa ülkesi arasında anlaşmalar imzalanmış ve kitlesel olarak yurtdışına işgücü göçü başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) aracılığı ile 1961'de Federal Almanya, 1964'te Avusturya, Hollanda ve Belçika, 1967'de Fransa ve 1968'de Avustralya ile işgücü anlaşmaları yapılmış ve milyonlarca kişi çalışmak üzere Avrupa ülkelerine gönderilmiştir.
Türkiye'den Avrupa ülkelerine yapılan göçler kabaca 5 döneme ayrılabilir: 1960'larda başlayan işgücü göçü, 1970'lerde aile birleşmeleriyle sosyal göçe, 1980'lerde 12 Eylül darbesi sonrası siyasal göçe dönüşmüştür.
Beyin göçü; ülkelerin akademik, ekonomik ve siyasal yapılarına göre gerçekleşen önemli bir göçtür.
1960'lı yıllara kadar Türkiye'den yurtdışına yapılan göçlerin ağırlıklı olarak gayrimüslimlerin göçleri olduğu bilinmektedir. Bu göçlerin, ekonomik nedenlerden ziyade siyasi ve kültürel nedenlerden kaynaklanan göçler olduğu görülmektedir. 1923-1960 yılları arası dönemde, binlerce gayrimüslim bazen kişisel girişimleri bazen de küçük gruplar halinde ülkeden ayrılmıştır.
Sözgelimi, 1935 yılında Yunanca konuşan 10 bin Türk vatandaşının Türkiye'den göç etmesi gibi. Ayrıca, 1940'lı yılların başında çıkarılan Varlık Vergisi gayrimüslimlerin göçlerini hızlandırmıştır. Öte yandan, İsrail Devleti'nin kuruluşundan sonra 1948 ve 1952 yılları arasında yaklaşık 35 bin Musevi Türkiye'den İsrail'e göç etmiştir. (İç duygu ve Sirkeci, 1999). (Devam Edecek)
Şaban BALTACIOĞLU