Suriye’de Mart 2011’den bu yana devam eden savaş sebebiyle milyonlarca insan, başta Türkiye olmak üzere göç etmek zorunda kalmıştır.

Bu kitlesel göçe hazırlıksız yakalanan Türkiye gelen göçün ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal yükünü ağır olarak hissetmeye başlamıştır. Bu sebeple 2013 yılında BM’nin toplu sığınma kriterlerine uyumlu olarak 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nu yasalaştırmıştır. 2014 yılında İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

2021 yılı verilerine göre ülkemizdeki kayıt altına alınabilen Suriyeli sığınmacı sayısı 1.971.882 erkek, 1.694.064 kadın olmak üzere toplam 3.665.946 kişidir. Suriyeli sayısı ile ilgili resmi olmayan daha yüksek sayılar telaffuz edilmektedir. 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesi’ne ve 1967 New York Protokolü’ne çekinceler getiren Türk yasaları Suriyelilere “mülteci” statüsü vermemektedir.

Türkiye’deki Suriyeliler geçici koruma statüsü kapsamında kayıt altına alınmıştır. Ancak uygulamalarda ciddi belirsizlikler vardır:

*2013 yılından beri süregelen geçici korumanın ne kadar devam edeceği belli değildir.

*Geçici koruma durumunun kapsam ve yetkileri Bakanlar Kurulu’na aittir. Geçici koruma altında bulunan Suriyeliler ile ilgili kalma şartları, gönderilme çalışmaları, Uluslar arası Koruma Yasası’na göre yeni sosyal ve yasal statü verilmesi ile ilgili kararları Kurul vermektedir.

Bu durum hem Suriyeliler arasında hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında belirsizlik olarak durmaktadır. Bazı resmi metinlerde “mülteci” olarak ifade edilirken bazılarında “misafir” olarak tanımlanmaktadır.

İlk zamanlar Türkiye’nin sınır kentlerinde yerleşen Suriyeli sığınmacılar, zaman içinde İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya gibi metropoller başta olmak üzere Türkiye’nin her bölgesine yayılmıştır. Başta İstanbul olmak üzere bazı illere girmeleri yasak olduğu halde birçoğu kayıtlı Geçici Koruma Belgesi) ya da kaçak olarak bu illerde yaşamaktadır. Bu illerden birisi de Antalya’dır.

Bazı Suriyelilerin Türk yasalarına uyma çabası içinde olmalarına karşın bazıları insani sebeplerden dolayı gösterilen esneklikleri suistimal etmektedir. Yasal ve toplumsal kuralları tanımamaktadır. Alınan tedbirler caydırıcı ve yeterli değildir.

Yasalar ve uygulamaların farklı olması da toplumsal bir endişedir.

Birçok Suriyeli fabrikaların ve atölyelerin yoğun olduğu illere taşınmıştır. Bazı işverenler Suriyelileri daha az ücretle daha uzun süreli çalıştırmayı tercih etmektedir. Tarım işçisi olarak çalışanlar ise daha düşük ücretlerle çalışarak bölgelerdeki tarım işçilerine aksız rekabet oluşturmaktadır. İşverenlerin çalıştırdıkları Suriyelilere oturma izni ya da çalışma izni alma zorunluluğu da yoktur.

Yasal ve toplumsal kurallara uymayan Suriyelilere kolluk kuvvetlerinin bir yaptırımı olmamaktadır. Örneğin birçok Suriyeli maskesiz gezebilmekte, sokağa çıkma kısıtlamalarını delmektedir.

Bir toplumun demografik yapısını etkileyebilecek sayıdaki Suriyeliler için herhangi bir entegrasyon çalışması yapıldığı söylenemez.

Yaşadığımız bölgede her geçen gün yolun ortasından yürüyen, kontrolsüz kavşakları çaprazlama geçen, refüjlerde çekirdek çitleyen, sokakta bağırarak telefonla konuşan, kalabalıklar halinde birbirleriyle kavga eden insan sayısı artmaktadır.

Umarım insanlar kısa süre içinde doğru kültürleşme sürecini tamamlarlar. Toplumsal uyum sağlanır.

Şaban BALTACIOĞLU