2020 kaldığı yerden 2021 olarak devam ediyor. Sanki mutasyona uğramış gibi…
2020 sonunda asgari ücret görüşmeleri yapıldı. Az veya çok belirlendi.
2021 Emekli ve memur maaş artış oranları belirlendi. Beğenildi ya da beğenilmedi.
Televizyonlarda maaş artış tabloları yayınlandı. 2020’de şu kadardı, yeni artışlarla şu kadar oldu…
Rakamlar birçok kanalda brüt verildi. Bilen vardır, bilmeyen vardır. Orada gösterdikleri rakamlar hiçbir çalışan veya emeklinin eline geçmiyor. O rakamların algısı var, vergisi var.
TÜİK çalıştı, eksik ya da fazla enflasyonu belirledi. Bazen domatese, bibere baktı; bazen pimpon topuna, toplu iğneye baktı…
“Domates, biber demişken bölgemizin yegane geçim kaynağı olan sebzelerin, girdiler oranında piyasa değeri bulup, üreticilerimizin alın terlerinin karşılığını alabilmesini dilerim.” Bu dileğim ülkemizdeki tüm üreticilerimiz için geçerli.”
Pandemiden arınılıp karşılaşılan sosyal mesafeli tartışmalarda “Enflasyon gerçek mi değil mi?” tartışmaları yapılıyor. Tartışmalar hararetlenince biraz, maskeler ara ara çenenin altına da indirilmiyor değil hani. Soluklanıp aynı hızla devam edebilmek için.
Her vatandaş bakmasa da bazı vatandaşlar nereye bakıyor peki? Ay çiçek yağına, una, pirince, peynire, elektriğe; pazardaki her sebze ve meyveye ve sıkça da cebine… Cüzdanına, diyecektim de, şimdi bir de cüzdan parasıyla uğraşmayalım.
Tabi, şöyle de bir durum var güzel ülkemde:
Birden fazla evi, arabası, tarlası tapanı olan, şu veya bu sebepten fiyatlar arttıkça enflasyonu hiç dert etmedi. Hatta mutlu oldu, değer kazandı diye.
Dövizi, altını olan bugün ne kadar yükselmiş fiyatlar diye anlık takip etti döviz kurunu ve altın fiyatlarını. Yükseldikçe sevindi.
Parası olup da borsadan katlayabilir miyim diye yatırım yapan borsacılar, para kazanacağını düşündüğü hisselerden haberdar etti yakın arkadaşlarını başkalarına duyurmak istemeden.
Ne güzel değil mi? Ben de ne varsa artsın. Enflasyon olmuş önemli değil. Benim alacaklarım arttıysa, enflasyon aldı başını gidiyor.
Ya, malı mülkü olmayan çalışanlar, Bordrolular, işçi, memur, asgari ücretli (askeri ücret değil), emekli, dul ve yetimler ve hatta işsizler?...
Onların gözü, kulağı haklarını savunsun diye taraf oldukları sendikalar ve yetkililer arasındaki pazarlıklarda… “Yeni yılda ÖTV mi arttı, MTV mi arttı; ne, ne kadar artı?” TV’lerde…
Akılları da hep marketlerdeki, pazarlardaki sıkça yukarı doğru tırmanan etiketlerde…
Ben devlet olsam, “Bizde iş gücü ucuz, yabancı yatırımcılar gelsin” demezdim. Bazılarının vergi borçlarını silmek yerine, yeni üretim alanlarına destek verir, işsizlere iş alanı açardım. Ve tabi denetlerdim. Çalışanların maaşlarına bolca artış yapardım. Eş parası, çocuk parası gibi destekleri bolca arttırırdım. Çünkü, para piyasaya bu yolla sürülür. İç üretim, tüketim arz ve talebi canlanır. Herkes ihtiyaçlarını karşılar. Mutlu mesut yaşar…
Peki niye çalışanlar daha fazlasını isterken, diğer taraf daha azını vermek için pazarlıklar yapılıyor?
Abi, olsa vallaa dükkan senin…
Şaban Baltacıoğlu/ BATI ANTALYA