Eski notlarımı ve yazılarımı düzenlemeye nihayet başlamıştım. Uzun zamandır erteliyordum. Tembellik yaptığımı sanıyordum fakat aralarında bulduğum bir mektup aslında hiç de öyle olmadığını görmemi sağladı. Yarım kalmış bir mektuptu bu... Gördüm ki, asıl neden tembellik değil, geçmişle yüzleşme cesaretini yeni buluyor olmamdı. O satırlar arasında mutluluk, hüzün, gözyaşı, ayrılık, çaba, kavga, heyecan… Özetle, hayata dair her şey vardı.

Notlar ve yazılar arasında, biriktirdiğim bir yığın da eşya buldum; plajda hoşuma giden bir taş, antikacıdan aldığım bir karaf, anısı olan boş bir şarap şişesi… Eskiden bana ne kadar da heyecan verdiklerini hatırladım. Şimdi ise, geçmişe dair sadece hoş birer anıydı her biri.

Bütün bu notlar, yazılar, mektup, boş şarap şişesi ve diğer eşyalar bana hayatımın o dönemine ait bir fotoğraf çekmişlerdi. O anların duygularını, düşüncelerini ve kararlarını tekrar düşünme fırsatım oldu. O zamanki önceliklerimle bugün sahip olduklarım arasında sağlam bir köprü olduğunu fark ettim.

İnsanın benimsediği ve uğruna çaba harcadığı her şeyin temelinde bir anlam arayışı yatar. Öncelikler, değerlerimizin ve değer yargılarının birer yansıması gibiler. Bu nedenle, geçmişteki önceliklerime dönüp bakmak, bugünkü anlam arayışı yolculuğumda bana yardımcı oluyor.

Önceliklerimizi belirlerken değerlerimiz, arzularımız, sorumluluklarımız, toplumsal normlar ve beklentiler gibi birçok konu arasında denge kurmaya çalışıyoruz. Ancak çoğu zaman, kendi içsel yolculuğumuzu tamamlamadığımız için, toplumsal beklentilerin etkisi altında kalıyoruz.

Bireysel ve toplumsal öncelikler arasındaki çatışmalar hayatın kaçınılmaz bir parçası. Eğitimine ve kariyerine odaklanmak isterken evlilik ve çocuk baskısıyla karşı karşıya kalan bir genç, kaliteli ve fark yaratan işler yapmak isteyen, ancak müşteri kitlesinin “ucuz olsun, kalite ve estetik önemli değil” anlayışıyla hareket etmesi nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan bir esnaf  ya da öğrencilerine daha nitelikli bir eğitim vermek için müfredatın dayattığı kalıplara direnen bir öğretmen… Her biri ve hepimiz, kendi değerlerimiz ve toplumsal beklentiler arasında bir denge kurmaya çalışırken zorlanıyoruz.

Toplumsal baskıları ve beklentileri aşabilmek için bir pusulaya ihtiyacımız var. Bu noktada, değerlerimiz ve anlam arayışımız, önceliklerimizi belirlerken bize yol gösterici olacaklardır. Jean-Paul Sartre “İnsan, özgür olmaya mahkumdur; çünkü yaptığı her şeyden sorumludur“ der…