Son günleri bir hayli sert geçen kışın ardından, ilkbaharın bu ilk günlerinde sıcak hava içimizi ısıtmaya başladı. Mis kokulu hava kalplerimize kadar işliyor. İçimde tarifsiz bir mutluluk ve özgürlük duygusu uyanıyor. Kuşlar şarkı söylüyor ve herkes gülümsüyor gibi hissediyorum.
İlkbahar; kokuları, tınıları ve renkleriyle geldi. Beyaz ve pembe badem çiçekleri bizlere ilk selamı verenler oldu. Bana, böylesine güzel bir coğrafyada yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu yeniden hatırlattılar. Badem çiçekleriyle başlayan bu renk şöleninin papatyalarla, anemonlarla, gelinciklerle, hanımelleriyle, portakal çiçekleriyle ve daha niceleriyle devam edecek olması içimde tatlı bir heyecan uyandırıyor.
Doğanın sunduğu bu uyum ve renk cümbüşü her köşede bir tablo gibi karşımıza çıkıyor. Telefonum elimden düşmüyor, sürekli fotoğraf çekiyorum; arabayla giderken yol kenarında durup, bir ziyaret sırasında evin bahçesinde, ya da herhangi bir yerde yürüyüş yaparken… Ancak bu fotoğrafları çekerken beni en çok zorlayan şey, bu tablo gibi güzelliklerin arasında doğayla uyumsuz ve gözü tırmalayan yapılar oluyor.
Renk, mimarinin ve tasarımın en önemli unsurlarındandır. Estetik açıdan ilk göze çarpan öğedir. Çirkin ya da tekdüze sayılabilecek bir yapı bile doğru renk kullanıldığı zaman, en azından, doğaya ve çevreye uyumlu hale gelebilir ve göze batmaz.
Renk kullanımı, taş ve ahşap yapılarda olduğu gibi, kimi zaman kullanılan malzemeye bağlı olarak ortaya çıkar. Kimi zaman da, Bodrum’un beyaz binalarında olduğu gibi, bilinçli bir tercihin sonucudur. Taş ve ahşap yapılar, formu nasıl olursa olsun doğayla uyumludur ve insanda sıcak bir his uyandırır. Benzer şekilde Bodrum’daki binalar da, estetik açıdan yetersiz olsalar bile, beyaz renk uygulaması sayesinde çevreyle uyumlu hale gelir ve göze batmaz.
Taş, ahşap ve beyazın ön plana çıktığı bu yapı örnekleri; mimaride, tasarımda ve yaşamda sadeliğin ne kadar güçlü bir etki yaratabileceğini gözler önüne seriyor. Sadelik, eşyanın esiri olmaktan kurtulmayı sağlar ve yaşamı özgürleştirir. Fazlalıklardan arınmak insana daha fazla zaman, huzur ve mutluluk kazandırır. Sufizm’in de aralarında olduğu birçok dini ve manevi gelenek, bu yaklaşımı teşvik eder.
Sadelik elbette tek seçenek değildir. Bir Anadolu kiliminde, bir Dali tablosunda ya da Osmanlı saray mutfağında genellikle sadelikten söz edemeyiz; ancak her biri öylesine özgün ve etkileyicidir ki insanı büyüler. Önemli olan, tıpkı badem çiçeklerinin bize hatırlattığı gibi, denge ve uyumu yakalamaktır.