Öyle insanlık durumlarımız vardır ki, nedensizce patlama noktasına geliverir. Sedir ağacı da ağlar, kozalaklarındaki her bir damar da… Oysa yaşamak dediğimiz şey; belli başlı hassasiyetleri göz önüne alınıverdiğinde kolay kolayoduğu kadar da anlamlı hale gelir… Bize düşen ise bu verili çağın çağdaş köleleri olarak yaşamı biraz daha karşılıklı bir ortak paydaya dönüştürebilmektir… Çoğu zaman bu endaze kopar gider… Oysa:

Spinoza’nın bize seslendiği en önemli şey galiba Zihin ve beden arasındaki bölünmüşlüğü, doğanın diliyle, ortaya koyduğu efsanevi birliğin ahengine davet eder. Burada şifalaşmayı önerir… Buradaki mayalanmaya da dikkat kesilir…

İnsan, zorunluluğunun bilincine varınca, duygu politikasını idrak etmek zorunda kalır. Bu idrak noktası da çoğunlukla tutkulara ve ideolojik kırılmalara zemin hazırlar…

 “Kim bizi şanlı, pürüzsüz geçmişe ve ölmüş değerlere tutunmaya, yasa çileye, kedere davet ediyorsa, orada bir sorun vardır.”Hannah  Arendt'in deyimiyle geçmişin nostaljisine değil, yeniden başlamanın olanaklarına gözümüzü dikmemizi öğrenmemiz lazım…  İdelojik dalgalanmaların ve algısal köleliğin ürettiği sonuçlara varıncaya kadar bu “…Yeniden başlamanın… büyüsüne kapılmak gerekir…

O zaman keder üreticileri ve bekçileri kimlerdir? İnsanı neşe tepesine ulaşmasınlar diye, dünyevi etkinlikten ayartıp kopartmayı isteyen her kurum, yas, keder, acı, tövbekârlık, somurtkan bir itaat talep ederek, insanları kederli bir oluşa sürükleyecektir.

Bunun için de, sevgili Spinoza: Dikkat! Diyerek temkinli olmanın altını çizer… Sevgili Ulus Baker kadeşimiz de bunları insanın kafasına vura vura anlatmıştı o davudi sesi ve çelebi kimliğiyle… Duygularını kim tayin ediyor, hayallerini kim tohumluyor, zihnine ve kalbine nefreti kim ekiyor, neyin fanatiğisin, canhıraş başkalarının bayrağını sallarken zaten lime lime sökülmüş ruhundan ne ödüyorsun?

Oysa Sedir Ağaçtan öte bir canlıdır… Güneşli Diyarlar ELMALI Dergisinin 2020- 2021 yılında çıkarttığımız sayısında şunları yazmışım:

Anadolu aynı zamanda Sedir Ormanları mücadele tarihidir… M.Ö üç binlere kadar uzanan Doğu Akdeniz’deki Biblos sahil kasabalarından; Asurlular, Babilliler, Persler, Kenan Fenike kıyı şehirlerine sık sık seferler düzenlemişlerdir…

Yazımızın kahramanı Sedir Ağacı diğer adıyla Katran Ağacı… Bu ağaç ne kadar göz yaşı dökmüşse insanlık tarihi de o kadar acı çekti… Tüm bu acıların içinden sıyrılıp gelen bir Spinoza Doğal denklikten ve doğal bütünsellikten söz ederek bizlere doğayı önermiş ve orada mayalanmayı işaret etmiştir… Doğayı rencide eden her katliam adına Spinoza’dan ve Sedir ağacından binlerce kez özür dilerim… Amacını açmış hemen her bir söz insanın içini acıtır… Karmaşanın kollarında için için inleriz…

Yeni bir yıla girerken, sözümden dolayı incittiğim hemen her kesten, yazılarımla istemeden de olsa kırdığım her kesten binlerce kez özür dilerim…

Yeni yılınızı kutluyorum… İncetenlerin ve incinenlerin çok ama çok az olmasını umuyorum…

Vesselam…