İnsanlar değişiyor mu yoksa insanlar değiştiriyor mu?
“Yumurta mı tavuktan çıkıyor, tavuk mu yumurtadan?” klişesinin kısır döngüsünden kurtulursak, yukarı cümleyi çözümleyebiliriz.

Kesin olan bir şey var ki insanlar değişiyor, dünya değişiyor. Teknoloji, yaşam içindeki araçlar bütününü ve sosyal etkileşim alanlarını değiştiriyor. İnsanların kendi elleriyle oluşturduğu bu hızlı yaşam koşulları kimileri tarafından yakalanamıyor, kimileri tarafından yakalanıyor, kimileri tarafından bir adım sonrası tasarlanılıyor.
Her kuşakta kendinden önceki kuşakların oluşturduğu ortam, donanım ve bakış açısı değişimlerine uyum sağlamaya eğilimli olanlar ve direnenler var. İşte bu değişim insanları kuşak farklılıkları olarak kategorize ediyor. İnsanların kendi elleriyle oluşturduğu bu hızlı değişime uyumun ya da uyumsuzluğun adına da “kuşak çatışması” diyoruz. Aslında tüm insanlar değişimin kaçınılmazlığını kabullenebilse çatışma büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Bir önceki kuşak geleneklerden kopamamak, alışkanlıkları bırakamamak, öğretileri güncelleyememek gibi ağır basan kabullenememe duygularıyla değişime karşı bir korku ve direnç oluşturuyor. “Kuşak çatışması” da tam burada ortaya çıkıyor.
Aynı kuşak içinde de çok keskin olmamakla birlikte yaşam biçimi üzerinden çatışmalar oluşabiliyor.

Son günlerde X,Y ve Z kuşağı olarak tanımlanan, aslında çok yakın zaman içinde yaşayan üç farklı kuşaktan bahsediliyor. Bu farklılık iletişim oluşturmada ve anlamada karşılaşılan zorluklardan kaynaklanıyor. Bu zorlukları aşmanın yolu var aslında. İletişim sorunu çözmek; zamanın getirilerini anlamak,kabullenmek ve ayak uydurabilmekle mümkün.

Kuşak çatışması farklı toplumlar arasında ya da aynı toplum içinde yaşanıyor. Ancak en sıkıntılısı aile içindeki bireyler arasında yaşanılanı. Çünkü aile içinde yaşanan bu çatışma önemli sorunlara ve mutsuzluklara yol açabiliyor. Doğru eğitim, değişimin kaçınılmazlığının kabulü, geçmişe yönelik katı tutumların bırakılması çatışma makasını daraltacaktır. “Zamane çocukları” olarak nitelendirdiğimiz ve kendimizden farklı tanımladığımız yeni kuşakları anlamak için, kendimizin de bir zamanlar “zamane çocuğu” olduğumuzu akıldan çıkarmamalıyız ve değişime ayak uydurmaya çalışmalıyız.
Önümüzde hızla değişen bir zaman varken geçmişte kalmamız ya da daha önceki geçmişlere dönmemiz mümkün değildir.

Tarih aralıkları değişim göstermekle birlikte X kuşağı için verilen tarih aralığı 1965-1979 yılları arasıdır.
Benim de içinde bulunduğum bu kuşak; dünyadaki en sancılı dönemlerin sonrasını ve aynı zamanda kendi döneminin acı savaşlarını, darbelerini, soğuk savaşlarını yaşamış olan bir kuşaktır. Gelecek endişesiyle büyümüştür. Buna rağmen hayat dengesinde başarılı olmuştur. Otoriteye saygılı ve bunun akabinde motivasyonları da yüksek olmuştur. Kadınların iş yaşamına atılması çocuk sayılarını azaltmıştır.
Farklılıktan hoşlanan, ön yargıları olmayan ve sağ duyulu ve duygulu bir kuşaktır.
Her ne kadar komşu bahçelerinden kovulsalarda yaratıcı, özgür ve sorumlu bir çocukluk yaşamışlardır.

Y Kuşağı için verilen tarih aralığı 1980-1999 yılları arasıdır. Bu döneme Milenyum çağı denmiştir. Teknolojiye bağımlı ve beceriklidirler. Öğrenmeye ve araştırmaya hevesli ama sabırsız, kural tanımaz, doyumsuz ve adaptasyon sorunu yaşayan bir kuşaktır. Problem çözme becerileri yanında bencillikleri de gelişmiştir. Kimsenin kendilerini anlamadığını düşünürler. Çocuklukları bolluk içinde geçmiş, hazıra alışmışlardır.

Ve günümüz Z kuşağı; verilen tarih aralığı 2000-2021 yılları arasıdır.
El, kol, göz, kulak gibi motorsal becerileri gelişmiş olmakla birlikte mekanikleşmenin belirtileri gözlenmektedir. Teknoloji ile doğrudan iç içedirler ve bilgiye teknoljik yöntemlerle kolayca ulaşırlar. Teknolojinin uçak hızıyla ilerlediği dönemde, teknolojiden yararlanma becerisine sahip olmaları kendilerinden önceki kuşakları şaşırtmakta ve endişelendirmektedir.
Aile büyüklerini, yetersiz olduklarını düşündürerek psikolojik bunalımlara sokan bir kuşaktır. Sosyalleşmede çekingen ama hayal dünyasında sınırları zorlamaktadırlar. Kural tanımazlıkları hat safhada, zeka ve becerileri hayranlık uyandırıcıdır. İstedikleri doğrultusunda, haklılıkları konusunda direnişçi ve kolay organize olabilen bir hareket kabiliyetine sahiptirler.
Kendilerinden önceki kuşakların varlığı, bireyselliklerinin gölgesinde kalır.

Görülüyor ki geride kalan her kuşak, kendinden sonraki kuşakları anlamakta zorlanacaktır.
“Kuşak çatışması” yaşamak istemiyorsak kendi yaşam hızımızı arttırmak zorunluluğu vardır.

Şaban BALTACIOĞLU