Sonra mı?
Altmışlı yılların sonunda bir Alman Demre’de seracılığı başlattı . Kısa zamanda Kumluca’ya da ulaştı. Kumluca’nın mikroklima iklim özelliği yeni bir tarımsal üretim modeline evrilmeye başlamıştı. Turfanda sebzecilik…
Portakal bahçeleri sökülerek plastik seralar, cam seralar kurulmaya başlandı. Gölge yapıyor diye kesik kenarlarındaki yıllanmış ulu ağaçlar odun edilip seralardaki varil sobalarda yakıldı.
Getirisi iyiydi. Yıldız domatesten, az alanlardan daha çok paralar kazanılmaya başlandı. Hep daha çoğu kazanılmak istenmeye başlandı. Kazandıkça daha çok portakal bahçesi söküldü. Daha çok sera kuruldu. Üretilen sebze çeşitlendi. Kazanç arttı.
Sera sahipleri, kendi yapabilecekleri alandan fazlasını kurmaya başladı. Önce çevre köylerden, sonra çevre ilçelerden ve illerden insanlar daha iyi geçim yapabilmek için Kumluca’ya göçmeye başladı. Kendi topraklarını, kendi hayvanlarını bıraktılar. Pamuk, mısır, susam ekilen tarlalar da seralarla örtülmeye başlandı. Denize doğru yüzlerce yılda yığılmış kum tepelerinin kumları tarlalara taşındı. Kum tepelerinden kalan çukurlar, kazılan dağların kayrak topraklarıyla dolduruldu. Kazanç yine arttı.
Portakal bahçeleri kesilmeye devam etti. Seralar denize kadar ulaştı. Dağlara taştı sera geçimi. Ormanlar kesildi. Zeytinler söküldü. Kumluca kalabalıklaştı, büyüdü. Portakal bahçelerini bir yandan da müteahhitler kesmeye başladı. Bir taraftan binalar dikildi.
Her geçen yıl üretim teknolojisi gelişti. Yeni yan sektörler oluştu. Daha fazla ürün alabilmek için bazı zararlılarla mücadele başladı. Zirai ilaç bayileri açıldı. Zaten yaşam alanları yok edilen kuşlar ve yararlı böcekler tarım ilaçlarıyla yok edildi. Zararlılar çoğaldı. Daha çok mücadele edilmek zorunda kalındı. Zirai ilaç bayileri hızla yayıldı. İlk zamanlar sadece hayvan gübresi ve bilinen bir iki gübre çeşidi kullanılırken, yüzlerce çeşit katı, sıvı gübreler yapıldı. İlaç ve gübreler fahiş fiyatlarla satılmaya başlandı çiftçiye.
Önceleri fidelerini kendi yetiştirirdi insanlar. Fide yetiştirme tesisleri kuruldu. Fideler hazır alınmaya başlandı.
Sulama, ısıtma alanlarında sürekli yenilikler ve değişimler yaşandı.İhtiyaçlar ve maliyetler de arttı.
Bazen çeşitli hastalıklardan veya doğal afetlerden yeterli ürün alınamadı. Bazen üretim fazlalığından ürünler düşük fiyatlara satılmak zorunda kalındı. Kazançlar maliyetleri karşılamamaya başladı.
Miras yoluyla topraklar parçalandı. Kişi başına düşen alanlar azaldı. İnsanlar bankalarla ve banka kredileriyle tanıştı.
Gelir gider dengesini sağlayamayanlar atalarının bin bir zorlukla “toprak” yaptığı arazileri ve seraları, satmaya başladı.
Çevre ilçe ve illerden gelenlerin çoğu kendi topraklarına geri döndü. Öğrendiklerini kendi topraklarında sürdürmeye başladı. Kumluca’daki süreç oralara sıçradı.
Çiftçilikten geçimini sağlayamayacak duruma gelen eşimiz, dostumuz, akrabamız asgari ücretle çalışan durumuna geldi. Babasından fazla yer kalmış olanlar ya da bir zamanlar fazla kazancın büyüsüne kapılmayanlar idare ediyor…
Azalan iş gücünün yerini başka ülkelerden gelenler doldurmaya başladı. İnsanlar çarşıda pazarda hatta mahallesinde bile bir birini tanıyamamaya başladı.
Yolun ortasından yürüyen, gece yarıları bangır bangır görüntülü görüşme yapan, sokak ortalarında ellerinde sopalarla anlayamadığımız homurtularla koşuşturan insanlarla karşılaşır olduk.
Uzun, eğlenceli kış geceleri yerini uzun, uykusuz gecelere bıraktı!
Sizi bilmem ama ben susam tarlalarını, bostanları, çayırları, kuşları, böğürtlen örgülü ağaçları özlüyorum…
BEŞ KÖŞE
Şaban BALTACIOĞLU